Önce metni okuyabilir veya videoyu seyredebilirsiniz, ancak şunu belirtmeliyim ki; metin videodan sonra hazırlandı. Ayrıca en altta küçük bir sözlük var..
Günümüzde Yavuz Sultan Selim (!) Köprüsü’ne yakın konumlu olarak belirtilebilecek; Kilyos Yolu ile Uskumruköy yakınlarında yer alan, hemen Kilyos Mezarlığı’nın komşusu olan bir mezarlık içinde yer alır Ağlamış Dede Türbesi.. İlk intibada zaten bir Alevi / Bektaşi büyüğü olduğu fikri uyanır insanın zihninde. Lakin günümüzde daha yaygın olan sünni ekolünün etkisi ile sünnileşmiş izlenimi vermişti bana.. Tabi bu benim izlenimlerime dayanan fikrim..
Kilyos yolundan geçerken dikkatimi çekerdi uzun süredir, ama sanırım daha birkaç sene öncesinde daha sıklıkla zihnimde yer tutmaya başladı ve neticede birkaç kez de ziyarette bulundum. Bir tanesi bölgedeki yaklaşık tüm mezarlıkları ziyaret edecek kadar uzundu. Ağlamış Dede mezarlığı, Kilyos Mezarlığı ile komşu, Kilyos Mezarlığı yan yolundan yukarı çıkıldığında Yehova Şahitleri Mezarlığı yer alıyor, oraya yakın konumlu bir Romen Mezarlığı ve Kilyos Mezarlığı içinde farklı din ve etnik gruplara ait mezar yerleri bulunmaktadır. Sanki bir kültür birlikteliği gibi..
Her neyse, Ağlamış Dede Türbesi ve zatın kendisini elbette merak etmekteydim, biraz araştırma yaptım: İnternette neredeyse hiç bir şey yoktu. Birkaç kitap edindim, “İstanbul Evliyaları” bunlardan birisiydi, ama orada da tek satır bilgi yoktu. Araştırmalarımı biraz daha derinleştirerek en sonunda “İstanbul Kültür ve Sanat Ansiklopedisi”ne zayıf da olsa bir atıf buldum. Aslında bu ansiklopedideki bilgi yanlış şekilde nakledilmiştir. En sonunda “kültür-sanat” ve İstanbul kavramları oldukça ilgimi çektiği için, adı geçen maddeyi bulamasam bile bu eser grubunu temin etmek istedim ve Nadir Kitap‘ta buldum. Eser elime geçince de hevesle ilgili yere baktım ve sürpriz madde aşağıda yer aldığı şekliyle yazmaktaydı. Ayrıca iki de fotoğraf vardı eskilerden kalma..
Zat ile ilgili olarak bir Alevi Dedesi’ne de danışmışlığım vardır, ancak onun da ne yazık ki bilgisi yoktu. Belki eski Alevi / Bektaşi eserlere bakmak lazım gelir ki, onları da bulmak oldukça zor olsa gerek.. Video çekmeme yardımcı olan sevgili asistanım da, konu ile ilgili konuştuğumuzda sonsuza kadar bilinmezlikte kalacağını düşündüğünü söylemişti ama neyse ki bir miktar bilgi var artık elimde..
Aşağıda türbenin kitaplığı üzerinde bulunan karton malzemede (videoda da mevcut) yazanların ilk kısmını aktarıyorum:
Ya Hazret-i Ağlamalı Ahmed Baba
Ağlamalı Ahmed Baba Erenler Kaddese Sırrahu el’mennan
Efendimiz hazretlerinin türbesine Dersaadet’ten Haydar Ozan
Baba ve muhibbanının vakfeylediği sanduka puşidesi ve
Tac-ı Şeriftir. Hazret’in safa nazarları cümle hâl ehlinin
üzerine sayeban ola.
Her ne kadar Ağlamış Baba ya da Dede ile ilgili belli bilgilere ulaşmış olsam da, zatın kim olduğuna, nasıl bir öğretisi olduğuna vb. bilgilere ne yazık ki vakıf olamadım..
Olayın bir diğer yönü de ilginçtir ki yine merakımı cezbetti. Yeniçeri katliamının kayda değer bir kısmının türbe / tekke çevresinde gerçekleştiği konusunu incelerken; bir gönüllü itfaiyeci ve doğa sever biri olarak Belgrad Ormanları’nın yakılması hadisesi ile karşılaştım. Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması ve Vaka-yı Hayriye konularındaki kaynaklarda durum yüzeysel olarak geçilmiş; ancak 1961 basımı olan İstanbul Ansiklopedisi’nde birkaç rivayet sahibinden aktarıldığı şekilde konu aynen şu şekilde geçiyor:
Bir müsâdemede yakalanan yeniçeri, ayakdaşlarına göz dağı olmak için muhâkeme edilmeden boğuldu, cesedi yol kenarında bir ağaca asıldı, dağılmalarına müessir olmadı. Bu hallere çok kızan ve uğraşmadan bezen pâdişâh yeniçerilerin sığındıkları bütün ormanların yakılmasına karar verdi.
Başda Belgrad Ormanları, muhtelif istikametlerden tutuşturuldu. Civardaki tepeleri askerler sardı ve ateşden kaçmağa teşebbüs edenleri vurdular. Bu sırada alevlerin, merhametsiz ve azablı bir ölümün kuvvei icrâiyesi olduğunu düşünmemiş olsak bu yangın manzarası kimbilir ne kadar azametli idi diyebiliriz.
“Yer yüzünde asırlardan beri heybetle duran, etrafındaki ihtiyar tepelere meydan okuyan, esrarengiz derinliklerinden yıldızlan esirgeyen, kuytu yerlerine güneş ışığını sokmayan. balta girmemiş köşelerinde binlerce mahlûk saklanan muazzam orman derhal ateş çenberi ile kuşatıldı Dev cüsseli ağaçlar, korkunç alevler arasında çatırdayarak sarsıldılar ve birbirleri üstüne yığıldılar, yapraksız ve kavruk kaldılar. Karadenizden esen rüzgâr bu sırada rakibine yardım etti, Boğazın medhalindeki kayaları döven dalgalar zerrin bir renge bürünürken ve Bağçeköy Sukemeri bir müddet için beyazlığını kaybedip altından oyma bir şekil alırken, o kavruk ağaç gövdeleri dehşetli gürültülerle yere devrildiler.
(Uskumru K. ve Demirci K. arasındaki bölgenin kuzeyi Ağlamış Dede Türbesi’nin Konumu)
Şeklinde devam etmekte olan acı dolu metnin tümüne, İstanbul Ansiklopedisi’nden ulaşabilirsiniz. Bu kaynakta takip eden madde “Belgrad Orman Parkı”dır ki, burada -Orman yangını mili felakettir- vb. ifadeler yer almakta.. Trajikomik bir olay..
Ne yazık ki, II. Mahmut’un olaylarla baş edemeyişinden dolayı içindeki öfke ve nefretin büyüdüğünü ve kaynaklarda da bahsedildiği üzere uğraşmamak için orman ve insan katliamına karar verdiği gibi bir sonuç ortaya çıkıyor.
Bir tarihçi değilim, olayları uzmanları gibi yorumlamam da mümkün olmayabilir ama şunu biliyorum ki, ağaçları ve insanları yakarak katletmek hiç bir sebeple açıklanamayacak kadar kötü, felaket bir olaydır. Dilerim bu katliama karar verenler ve uygulayanlar cezalarını bir şekilde bulmuşlardır.
Konu dağıldı ama buna da değinmeden geçemedim.. Şimdi aşağıda İstanbul Kültür ve Sanat Ansiklopedisi’ndeki metni aynen yazıyorum. Yazım dili tabi biraz eski ama metni okumama rağmen belki yaptığım yazım yanlışları da vardır. Kusura bakmayın..
AĞLAMIŞ BABA (=AĞLAMALI AHMED BABA) TEKKESİ
Kilyos ile Uskumruköy sapağı arasında Kilyos asfaltı yakınındadır. Elimizdeki tekke listelerinde rastlayamadığımız bu tekkenin varlığını, İstanbul Ansiklopedisi’nde neşredilen bir haritadan öğreniyoruz. Behçet isminde bir zat tarafından vaktiyle hazırlanmış bulunan bu Belgrad Ormanı Haritası’nda, bugün Ağlamış Baba Türbesi’nin durduğu mevkie (Ağlamış Baba-Tekke) ibâresi kaydedilmiştir.
Meskûn yerlerden oldukça uzak, eski devirde ulaşılması epey zahmetli ve ağaçlıklı bir saha içerisinde bulunan Ağlamış Baba Türbesi’nde bir Bektâşi Tekkesi’nin faaliyet gösterdiği böylece anlaşılmaktadır.
Türbe’nin Kilyos’a uzaklığı takriben 1,3 km. Uskumru Köyü sapağına mesâfesi ise gene takrîbî olarak 1,7 km. dir. Sapaktan Kilyos istikametine asfaltı takiben giderken solda, yoldan biraz içerideki türbe kolayca farkedilir. Çevreseinde birkaç eski yazılı ve birçok da yeni mezar vardır. Önünde çıkrıklı bir su kuyusu da mevcuttur.
Bekçisi veya türbedârının olmadığı ifade edilen türbe, oldukça temiz ve bakımlıdır. Civar köylerden ve hatta uzaklardan gelenler bu kuyudan çıkrıkla su çekip abdest aldıktan sonra türbede dua ederek gitmektedirler.
Dört köşe plânlı türbe binasının yeni yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Çatı, içten ve dıştan çift meyilli ve yarı-yarıya kiremit örtülüdür. Dört tarafından birer pencere açılmış olup, kapısı demirdendir. Kapının bulunduğu cephede, kapı ile pencere arasında duvara konulmuş kitâbede beş satırlık tâlik hatla şunlar yazılıdır.
“Hem muhibb-i ehl-i beytim bende-i Âl-i abâ
Şâh-ı kevneyn delîlimdir hem Aliyyü’l-Murtazâ
Muharrem de rûh teslîm eyledi Şah Hüseyn
aşkına
Bunlardan ayırma yâ-Râb bi-hakk-ı Fâtımatü’z-
Zehrâ
Fenâdan bekaaya rıhlet eyledi Ağlamalı Ahmed
Baba“
1240
2-8/5-1982 târihleri arasındaki ziyâretlerimizde, dışarıdan beyaz, içeriden açık yeşil kireç badanalı türbenin içindeki, dikdörtgen biçimli bir kaide üzerine yerleştirilmiş bulunan sandukanın örtülerinin temiz, çimento zeminin üstüne atılmış hasırların ve bez seccâdelerin bakımlı olduğunu gördük. Sanduka serpuşunun etrâfına uydurma bir sarık sarılmıştır. Pencere içlerinde basma Kur’an-ı Kerîmler, duvarlarda kâğıda baskılı âyetler, yerde tesbihler ve kapının yanında da süpürgeler ve takunyalar mevcûttur. Ziyâretçilerden bâzıları sanduka önüne bir miktar para da bırakmaktadırlar. Ayrıca, türbenin içinde temiz havlular asılıdır.
Gerek Ahmed Râsim Bey’in Osmanlı Tarihi’nde (İst. 1328-30, Cild IV, s. 1830-33) ve gerek İstanbul Ansiklopedisi’ndeki (Cild V, s. 2478-83) Belgrad Ormanı ile ilgili muhtelif maddelerde H. 1241 Zilhiccesindeki vukû bulan büyük Yeniçeri ve Bektaşi kıyımı etraflıca anlatılmaktadır. R.E. Koçu’nun (a.g.ans.s. 2479) Miss Julia Pardoe ve kimyâger Nûreddin Bey’den (vef. İzmit 1959) naklen belirttiği, kaçan Yeniçerilerin tenkili için Belgrad Ormanı’nun muhtelif istikametlerinden tutuşturuluşu hadisesi, konumuz bakımından hayli ilgili çekicidir.
Ağlamalı veya Ağlamış Ahmed Baba H. 1240 Muharreminde, bu amansız tenkilden yirmiiki ay kadar evvel vefat etmiştir. Sözü edilen büyük yangında bu Bektâşi Dergâhı’nın veya misallerinin sıkça rastlanan, türbeye vaz’edilen meşihat ile iligli bâzı binâların yanmış olabileceği akla yakın gelmektedir.
(Bibl. Kerim Yunt, Belgrad Ormanları Maddesi, İstanbul Ansiklopedisi, C.V. İstanbul 1961), s.2478-2482, Ahmed Rasim, Resimli ve Haritalı, Osmanlı Tarihi, C.IV, (İstanbul 1329).
Tıpkı yazım: İstanbul Kültür ve Sanat Ansiklopedisi, Birinci Cilt, Hazırlayan: Recep Ekicigil, Tercüman Gazetesi, Kültür Yayını, 1982, İstanbul
Kaynakça
https://www.dunyabizim.com/gezi-mekan/istanbul-un-manevi-koruyuculari-h5761.html
(ET: 19.04.2020)
http://www.bektasi.net/istanbuldaki-bektasi-tekkeleri-2.html
(ET: 18.04.2020)
http://www.isam.org.tr/documents/_dosyalar/_pdfler/osmanli_arastirmalari_dergisi/osmanli_sy45/2015_45_04_gyilmaz.pdf
(ET: 18.04.2020)
İstanbul Ansiklopedisi, 5. Cilt, 2479-2482, Kerim Yunt; Reşat Ekrem Koçu, 1961, İstanbul
Mini Sözlük
Neşretmek: Yayınlamak
Türbedar: Türbe bekçisi, bakıcısı
Tâlik Hat: İslam hat sanatında, özellikle Farsça’nın gereksinimlerini karşılamak için tasarlanmış bir hat türü.
Muhib: Sûfî olmadıkları halde sûfîliğe ve tarikat ehline yakınlık duyanlar için kullanılan bir terim.
Kevneyn: İki âlem. Dünya ve Ahiret.
Muharrem: Hicri takvime göre 1. ay, haram kelimesiyle kökendaştır.
Serpuş: Başlık
Vukû bulan: Gerçekleşen
Tenkil: Herkese örnek olacak bir ceza vermek, gözdağı verecek bir ceza vermek.
Vaz etmek: Koymak, yerleştirmek.
Bekaa: Ölümsüzlük, ölmezlik durumu.
Rıhlet: Geçmek. Göç etmek, göçmek. Ölmek
Puşide: Örtü
Sayeban: Gölgelik
Dersaadet: İstanbul
Medhal: Girilecek yer, dahil olunan yer.