COVID-19 Güncelleme Yazısı

Tarihleriyle birlikte süreci yaklaşık olarak Mart’ın başından beri takip etmekteyim. Biraz diyalog havasında, daha önce yapılan bir ya da birkaç konuşmadan özet niteliğinde bir belge hazırlama düşüncesiyle yola çıktım. Daha sonrasında ise güncel birkaç gelişme ile birlikte geleceğe dair sözlerimi sıralamaya çalışacağım. Her ne kadar bilimsel bir temele oturan ifadeler yer alacak olsa da, bu bir “review” makale ya da benzeri bir bilimsel yapıt değildir. Çeşitli kaynaklar basından vs. de derlenmektedir. Ama kesinlikle magazinsel ya da “koronaya karşı paça çorbası korur” niteliğinde de olmayacaktır. Biraz geçmişe, biraz da geleceğe not düşmekten gayri bir hevesim yoktur…

5 Mart 2020 tarihinden;

  • Corona için hazırlıklı olun, hastanelerde hazırlıklar ve kapanan katlar olmaya başlamış. Panikleyecek ya da yüksek risk oluşturacak bir durum yok aslında birçoğumuz için.. Toplu kapalı alanlara çıkarken maske iyi bir seçenek olur, gerisi normal temizlik başka bir şey değil.. Ay sonuna kadar güneş daha yüksek seviyede UV sağlayacak ve bulaş oranı düşecek.. Kafaya çok takılacak bir şey değil aslında, işin arkasında başka şeyler var muhtemelen..
Yeri gelmişken dezenfektan videoma da yer vereyim..

11 Mart 2020:

  • Bana gelen bilgiye göre Acıbadem’de çıkmış vaka. Zaten nerede olursa olsun ondan ona geçerek yayılacak. Muhtemelen, tek kaynaktan geldiyse kontrol edilir de, çok kaynaktan gelmiş olabilir. Söylenenler doğruymuş, makarnaya saldırmış millet. İşte bu bizim vizyonumuz, makarna stoklamak..

12 Mart tarihli bir Abdurrahman Dilipak yazısı var, biraz fantastik yazmayı sever kendisi zaten malumunuz. Bir psikolojik savaş mı yoksa biyolojik savaş mı verildiğini sorgulamış yazar. İnfluenza’dan bahsetmiş, daha fazla insan öldürdüğünden falan. Bir bakıma doğru, ama normal yayılım gösteren hastalıklardan kaynaklı ölümler ile pandemi / küresel salgınlardan kaynaklı ölümler arasından elbette ki farklar var.. Yazıyı bulup okuyabilirsiniz merak ederseniz.

12 Mart 2020:

  • Gerçekten böyle bir algı mı yaratılıyor? Evet algı yaratılıyor. Bayılıp düşen zombivari insanlar falan gösterildi önce, sonra da bu haberler kesildi. Tuhaf ama arkasında ekonomik nedenler olan bir korku algısı yaratma çabası var ortada.. Kontrol edilemeyen ekonomilerin kontrolü için üretilen bir durum olduğunu söylüyor, ekonomiden iyi anlayan bir aslan parçası.

25 Mart 2020 tarihinde, boğazımda bir batma / yanma olduğundan bahsetmişim ki, aslında bir süredir böyle bir durum vardı. Daha Türkiye’de COVID-19’dan bahsedilmediği zamanlarda bile. Normal şartlarda bu kadarcık bir boğaz ağrısını dikkate almaz ve işime gücüme devam ederdim. Ama birincisi Corona söylencesinden ötürü, ikincisi ise böyle bir ağrı ya 1-2 gün içinde geçer ya da beni hasta ederdi. Bu sefer ise yaklaşık 1 ay kadar süren, dalgalı seyirde bir ağrı / batma tablosu oluşmuştu. Yine de söylüyorum Corona söylencesi olmasa etrafta belki uzun sürmesine rağmen dikkate almazdım. Bir de ilk zikredilen belirtilerden biri olarak “ateş çıkması” söz konusuydu. Çok senedir, ateşimi yükseltecek bir durumla karşılaşmadım. Hasta oldum, grip vs. de ama ateşim çok zamandır yükselmiyor.. Yine aynı günün diyaloglarından:

  • Hastalık yayılacak, pik (peak) yapacak ve sonra platoya erişerek düşüşe geçecek.. Birkaç hafta.. Ya da sürece göre değişebilir ama bir kilometre taşı gerçekleşecek 1-2 haftaya kadar.. İzleyeceğiz. Şu an sadece hastalık şüphesi olanlara ya da durumundan şikayetçi olanlara test yapıyoruz ve bunların yaklaşık %10’u pozitif çıkıyor. Buna bağlı olarak vaka sayısının çok daha yüksek olabileceği öngörüsü mevcut. Bu demek oluyor ki, toplumda hastalık yaygın bile olsa çoğu insan için aşırı bir problem yaratmıyor; hatta orta seviyede bile sorun olmuyor. Test edilmeyen hasta sayısı ile oranlama yaparsak, muhtemelen 1-2 hafta içinde tıbbi desteğe ihtiyacı olacak insan sayısı da düşecek. Tedavi edilebilir ve bağışıklık geliştirilebilir bir yapı olacak. Haziran ayından sonra her şey hiç COVID yokmuş gibi olur. Yani normal hayatımıza devam ederiz, Nisan ortasından sonra da işler yoluna gitmeye başlar benim tahminim.

25 Mart’taki tahminler biraz fazla iyimser mahiyette olmuş, arada atılan yanlış adımlar ve insanların bir kısmının olayı ciddiye almaması, normalleşme sürecini daha da uzattı. Yaklaşık yine Mart ayı sonlarında dile getirdiğim konulardan bir tanesi de, acil hizmetler dışında mutluk bir sokağa çıkma yasağının, 7 + 2 + 7 gün şeklinde, 2 gün serbestlik tanınacak biçimde düzenlenmesiydi. Bunu yapmış olsaydık, muhtemelen daha hızlı bir şekilde önünü alırdık..

Bu dönemde çekirge istilası ve Nisan sonunda meteorun düşme ihtimali ile ilgili de sosyal medya ve basında paylaşımlar yapıldı. Hatta en güldüğüm karikatürlerden biri, 2020 yeniden yüklensin, virüslü çıktı şeklindeki karikatürlü paylaşımdı.

Yine bu tarihlerde sigaradan uzak kalınması gerektiğini çokça söyledim, hem sanal ortamda hem de bir araya geldiğim arkadaşlarımla (henüz işe devam ediyorduk).. İki sebebi vardı bu uyarının, birincisi zaten iyi bir şey olmayan sigaranın akciğerler üzerinde yarattığı stres; diğeri ise dokunma ve ağıza götürme ile virüsün bir şekilde taşınabilecek oluşu.. Açıklanan rakamlara göre %14 gibi bir riskten bahsedilmekteydi ama nasıl olduysa bir anda 14 kata çıkarttılar SARS-CoV-2’nin hastalık ya da mortalite durumunu.. Sigara iyi bir şey değil ama insanları da olduğundan fazla endişelendirmenin de bir gereği yok..

Dünyada malumunuz olduğu üzere İspanya ve İtalya oldukça ağır şartlarda geçirmekte bu salgını.. Toplumumuzda birçok olayda olduğu gibi korkudan beslenenler ve bundan mutlu olan bir popülasyon var. Birileri sanki çok iyi bir şey dermiş gibi, ikinci İtalya olacağız, bak ilk 10’a girdik gibi felaket söylemleri geliştiriyor ve yayıyor. Şu bir gerçek ki, virüsün hastalık mekanizması ile ilgili bilmediğimiz bir yığın şey var, ACE2 proteini ile alakalı mı? Yayılımında mutant suşların farklı etki mekanizmaları ne kadar değişken.. Bir toplumu ya da daha özelinde bir insanı altında yatan başka bir hastalık yokken bile hasta ediyor ya da öldürebiliyorken, bir başkasını ya da başkalarını belirtisiz nasıl bir taşıyıcı haline nasıl getiriyor? Şu an herkes birinci öncelik olarak tedavi veya aşıya yöneldiği için bu soruların yanıtlarını belki bir süre daha bulamayacağız.

27 Mart’ta Sayın Cumhurbaşkanımız yeni tedbirleri açıklayacaktı, genel olarak benim de beklentim, yatay hareketleri azaltmak için şehir değiştirme konusunu kontrole tabi hale getirmek olacaktı. Burada söylenenlerin hepsi zaten basında ya da internetteki birçok kaynaktan edinilebilir. Yine de kişisel kanaatim bu sürecin yönetiminde primer rolün Sağlık Bakanlığı’nda olması yönünde. İş dallanıp budaklandıkça farklı uygulamalar söz konusu olabilir, salgın gibi afet hallerinde bu durumun tek elden yürütülmesi daha yerinde olacaktır ve bu birim Sağlık Bakanlığı olmalıdır düşüncesini savunuyorum. Bu arada Hıfzıssıhha Kanunu’na da göz atmanızı önerebilirim, eski bir kanun olmasına rağmen oldukça geniş kapsamlı, sanırım son değişiklik 2018 yılında yapılmıştı.

Bu ara, konunun uzmanı ya da uzmanı olmayan pek çok akademisyen fikirlerini, doğru bulduğu şeyleri TV ekranlarından söylemekteydi. O zaman da demiştim, hala de söylüyorum. O dönemde konuşulan şeylerin yarısı yanlış olabilir, çünkü yeterli veri yoktu. Gelişecek ve göreceğiz.. Yine aynı tarihten:

  • Kötü tarafları var ama yaklaşık 8000 testten 2400 diyelim pozitif var. Bu şüpheli vakalarda salgının hala yayılmadığını ya da bir sebeple bağışıklık olduğunu ifade ediyor. 8000 test yapmışken 6500 hasta pozitif çıkarsa, o zaman agresif bir salgından bahsedebiliriz. Sonuçta öyle ya da böyle bu test edilen kişiler bir sebeple risk değerlendirmesine tabiler aslında. Hala işin matematiği bizden yana.. İzleyeceğiz ve yaşayacağız..

28 Mart’ta, şehirlerarası seyahatte ateş kontrolü yapılacağı ve ateşi olanların geri gönderileceği veya karantinaya alınacağı ifade edilmişti. 29 Mart’ta İtalya ile Türkiye’yi karşılaştıran birçok veri paylaşılmaya başlanmıştı. Kötüyüz, daha kötü olacağız diye.. Yeri gelmişken birkaç veri paylaşmak istiyorum, güncel verileri zaten bu işi profesyonelce yapan sitelerden izleyebilirsiniz.

Nüfus (2018)
İtalya: 62,246,674
Türkiye: 81,257,239
Fark yüzdesi: %23,4
Nüfusun yaşlara göre dağılım yüzdesi (İtalya / Türkiye)
0-14: 13,6 / 24,26
15-24: 9,61 / 15,88
25-54: 41,82 / 43,26
55-64: 13,29 / 8,82
65 üstü: 21,69 / 7,79
Ölüm oranı (İtalya / Türkiye – 2018; 1000 kişide)
10,5 / 6

Şimdi sadece bu kadar demografik veri ile bile İtalya ile Türkiye’yi, ya da İspanya ile Türkiye’yi doğrudan karşılaştırmak oldukça anlamsız.. Bu işin uzmanları böyle kötümser açıklamalar yapmazken, sosyal medya savaşçılarının böyle şeyler söylemesi oldukça cahilce geliyor. Ben doğrusunu söylüyorum diyemem ama hesap-kitap ile konuşmak daha iyi olacaktır. Felaket tellallığına da, aptalca Polyanna’cılığa da gerek yok. Kısaca hastalık veya virüs gerçek ama insanları korkutmaya, gereksiz endişe yaratmaya da hiç ama hiç gerek yok..

29 Mart’ta bir tanıdığım, kendisinin başına acile gidecek kadar büyük belirtiler gösteren bir rahatsızlık yaşadığını ama peşinden ertesi gün hiçbir sorunu kalmadığını söylemiş, hatta o dönemde kuzenine de benzer şeyler olduğunu sözlerine eklemiş. Nisan başında tansiyon hastalarının, özellikle aritmi hastaları gibi kalp hastalarının riskli olduğu gündeme daha sık gelmeye başlamıştı. 3 Nisan’da Soner Yalçın, ilginç bir yazıyı kaleme almış; merak edenler okuyabilir internetten. Yazıya dair çok yorum yapmayacağım ama o da benzer endişeler taşıyor hastalığa dair.. Ben şunu söyleyeceğim sadece, istatistik büyük bir yalandır.. Etik değerlere sahip olmadan yaratılan istatistik taraflı ve yönlendirici olabilir.. Tabi bunu uygulamak için uzmanlık da gerek.. Hiçbiri yoksa ortaya çıkan şey sadece deli saçması olur çıkar..

Bu iş çıktığından beri kargo ile virüs bulaşır mı konusu tartışılıyordu. SARS-CoV-2 çıkmadan AliExpress’ten sipariş vermiştim, onlardan gelenler oldu, her ihtimale karşı dışlarını alkolle spreyledim ya da teslim alan arkadaşlarım sağolsunlar bunu yapmışlar. Hala gelmeyen kargom da var. Yazıyı yazdığım esnada gelen kargoları ya spreyliyorum ya da açtıktan sonra elimi yıkıyorum. Hoş eskiden de kargo poşetine dokunduktan sonra elimi yıkardım ya.. Bu konuda net bir fikrim yok, kanaatim kargo yoluyla bulaşmadığı yönünde ama tedbir almaya devam ediyorum. Çin’den gelen kargolar şu an lojistik sorunları sebebiyle takılıyor gördüğüm kadarıyla yoksa sipariş vermekten çok da çekinmiyorum.

Biraz da maske konusuna değineyim, en başından beri kalabalık, özellikle kapalı mekanlarda maske takmanın gerekli olduğunu söyledim çevreme. En kötü maske bile belli bir fiziksel bariyer oluşturur. Biyogüvenlik laboratuvarlarındaki gibi giyinmeye, en üst seviye maske kullanmaya gerek yok eğer riskli bir iş yapmıyorsanız. 3 katlı, nem bariyerli cerrahi maske şu an için iyi bir çözüm. Üstüne FFP2/3 serisi maskeler cidden risk ile yüzleşme durumunda kullanılmalı. N95/98 maskeler de bence sadece konunun profesyonellerince kullanılmalı. Siperlik konusuna gelince, risk ile yüzleşme halindeki ifademi bunun için de tekrarlıyorum. Gözden doğrudan bulaşmasını çok ihtimal dahili bulmuyorum. Evet mümkün olabilir ama düşük ihtimal dahilinde. Neticede 1 ya da 2 vakada HIV’ın öpüşme ile bulaşabildiği gösterilmiştir. (Güncel not, bir kaynakta SARS-CoV-2’nin menide bulunduğu ve dolayısıyla cinsel yolla da bulaşabildiği belirtilmiş, ki bence bu gayet mantıklı).

HIV’den bahsetmişken, Evrimsel Analiz kitabının ilk bölümünü, “Aktarım Sıklığı Hipotezi” konusunu ayrıca okumanızı isterim. 2003 yılında lisans bitirme tezimi yazarken en başında bu kaynaktan yararlanmıştım. Hatta tezin en sonunda “Geleceğe ve Genetiğe Bakış” kısmında SARS’tan, SARS benzeri virüslerin gelecekte insanlık için risk olabileceğinden de bahsetmişim.. Kehanetler kitabı 2005 yılından başlıyordu sanırım.. Bu daha eski 🙂

9-10 Nisan tarihlerinde, dikkatimi çeken bir husus, diğer ülkeler ve bizde de, sanki tek bir noktadan düğmeye basılmış gibi herkes: “Yeni Dünya Düzeni”nden bahsetmeye başladı. Evet, artık hayatımıza sosyal mesafe, izolasyon, evinde kal vs. gibi birçok terim dahil oldu ama tüm dünyanın aynı anda “Novo ordo Seclorum” demesi yine de bana garip geliyor. Dünyadaki kapitalist sistem ve arkasındaki “sürrealist” yöneticilerin neler düşündüğünü hala merak ediyorum. Komplo teorisyenliğini becerebilirim sanırım ama inanmadığım bilgiyi de yaymak istemiyorum doğal olarak.. Bir nev’i toplum mühendisliği yapılıyor sanırım yine.. Bunu eskiden de söylerdim, bu sefer boyutu farklı ve biçimi değişik sadece..

Bu aralarda yine orijinal dili Fransızca olan bir tweet dizisinde yayınlanan videoyu izledim. Fransızcam çok iyi değildir ama altyazı çevirilerinin doğru olduğunu söyleyebilirim. Merak edenler için bunu bulmak zor olabilir o yüzden:

Brevet EP 1 694 829 B1 – EP, Avrupa Patent Ofisi demek, inşallah bizim de oradan bir patentimiz çıkacak..

Burada anlatılanlar doğrudur, değildir bilemiyorum. Başlı başına bir araştırma konusu ama patentin kendisine erişemedim. Virüsün patentini almak saçma bir durum, genetik dizilerle ilgili bir patent kısıtlaması vardı halihazırda. Çok ciddiye alınacak  bir durum olarak görmesem de yine de sizinle paylaşmak istedim.. Güvenirsiniz ya da güvenmezsiniz ama işimle ilgili olarak da güvenilir referans kabul ettiğim kurum en başta WHO’dur. WHO-DSÖ belgelerini sıklıkla bilimsel değeri yüksek kabul ederek çalışma planlamalarımda kullanırım..

10 Nisan akşamı insanlar sokağa çıkma yasağı / kısıtlaması sebebiyle koştura koştura marketlere vs. gitti; herhangi bir sosyal izolasyon vs. kuralına uymadan. O dönemde Sn. Prof. Dr. Ateş Kara, o akşam dışarı çıkanlar kendilerini 14 gün izole etsinler demiş.. Umarım uymuşlardır.. Benim bu konudaki dönemsel yorumum, virüsün yayılması ile ilgili olarak takribi 20 Nisan – 10 Mayıs arasında bir dalgalanma yaşanabileceği yönündeydi. Sanırım bu da gerçekleşti. Bu arada ilk önce 14 gün izolasyondan çokça bahsedildi ama gerek kuluçka süresi, gerekse de hastalık bulaştırma süresi olarak 14 gün çok da yeterli olmayabilir. 2 gün kuluçkada kalsa ve belirti vermezse bile üzerine 2 hafta bulaştırma söz konusu olsa 14 günü geçer. O yüzden hastalık ciddi miktarda normalleşene, virüs kontrol altına alınana ya da aşı bulunana kadar sosyal mesafeyi korumak yerinde olacaktır. İşte bu aslında bir tür “Yeni Dünya Düzeni”.

Aşı ya da tedavi yöntemi olarak da bir şeylere değinmek isterim, yavaş yavaş konuyu neticelendirirken; bazı akademisyenler aslında aşı olmayan, genelde nötralizan antikor tabiatında işlevselliğe sahip ürünleri nedense aşı olarak lanse etmeyi tercih ettiler. Çok teknik detayına girmek de istemiyorum, her ne kadar biyolojik ürünlerin yüksek ölçek üretimi ile ilgili bilgi sahibi olsam da, bu şu an konumuz değil. Bir başka akademisyen arkadaşımla yaptığım konuşmada, o da bu durumu teyit etti ve herkes bir şekilde nemalanma peşinde dedi.. Bu iyi bir şey değil..

Aşıya tekrar dönersek, 1981 yılında HIV tanımlandı. Uzun süre aşısı hakkında çalışıldı. HIV, bir Retrovirüs, bir RNA virüsü.. SARS-CoV-2’nin de dahil olduğu Coronavirus’ler de RNA virüsleri, ama Ribovirüs takımından. Metabolik olarak oldukça farklı Retro- ve Ribo- grupları ama RNA virüsleri oldukça değişime açık ve mutasyona uğrama miktarları yüksek virüslerdir. HIV’in şu ana kadar bilinen bir aşısı bulunamadı, net bir tedavisi de ama işe yarar çok ilaç var antiretroviral ajanlar ya da proteaz inhibitörleri bu konuda oldukça başarılı. Daha COVID-19 ismi bile konmadan ilk kez bir Coronavirus enfeksiyonu olduğunu duyunca, genel olarak anti HIV ilaçlarının bir kısmı işe yarar demiştim (şahitlerim var!). Aşı için ise aynı şeyi söyleyemeyeceğim, aşı konusunda hiç umutlu değilim. Muhtemelen orta vadede kayda değer bir aşı geliştirilmesi mümkün olmayacaktır. Umarım ben yanılırım.. Tedavi için ise çok daha umutluyum, ülkemizdeki tedavi belirleyen ve uygulayan doktorlarımız bu konuda oldukça başarılı.. Akademisyenlerimizden de zaman zaman güzel haberler geliyor.. Lakin etik çok önemli, bu bir fırsat yarışı değil, eğer her şey bize anlatıldığı gibi yaşanıyorsa ve böyle de devam edecekse burada amaç insanlığın topyekûn kurtuluşu olmalıdır. Bireysel tatmin değil.. Hoş bu yanlışa ben de dahil her insanoğlu zaman zaman düşer..

İşin diğer sosyo-ekonomik boyutundan, mali tablolardan bahsetmek istemiyorum. Bu konuda da söyleyecek çok şey olur ama bu da ayrı bir değerlendirme konusu.. 13 Nisan tarihinde: “Şunu gördük ki, salgın başladığından beri birçok parametre değişti; ona göre güncellenen bir mücadele planı uygulamak gerekiyor. Bu hayatın belli noktalarında mantıklı kontrol noktaları oluşturmaktan vs. geçebilir” Şeklinde bir yorumda bulunmuşum ki bu virüsün evrimi gibi, insanlığın da mücadelesinin evrilmesi gerektiğini ifade ediyor bana göre. Evrilmek demişken, daha önce bahsettiğim “aktarım sıklığı hipotezi”nde de genel hatlarıyla aktarıldığı şekliyle virüs tarafından bakarsak – ki hep insan tarafından baktık – ne kadar çok konağa yayılırsa ve o konağın immün sistemi tarafından baskılanmaya çalışılırsa, bu süreçte de bulaşmaya devam ettiğini varsayarsak, yeni virüs suşları, ırkları yaratmamız mümkündür. İşte bu sebeple de salgını kontrol altına almalıyız, insanlar arasında belirti vermeden taşıyıcı olmaktan, öldürmeye kadar mekanizmanın ortaya konması gerekir. (Not: Bu yazı tarihinde bu konuda bilimsel herhangi bir araştırma yapmadım / yayın okumadım). Ne kadar çok bulaşırsa o kadar farklı bir virüs grubu ile uğraşacağız ki bu elimizi zayıflatmaktan başka bir işe yaramaz. Özellikle de aşı geliştirme konusunda.

Virüsler konusunda söylediğim bir başka şey de ülkemizde beşeri hekimlikten belki daha çok virüslerle çalışan veteriner hekimlerimiz olduğudur. Beraber çalışma şansım olan veteriner kürsüleri içinde viroloji anabilim dalı olmasa da viroloji anabilim dallarının özellikle bazı üniversitelerimizde oldukça iyi olduğunu biliyordum. Ankara Üniversitesi de bunların belki de başında gelirdi. Öyle de oldu, Prof. Dr. Aykut Özkul hoca ve ekibi önemli bir kilometre taşı kaydetti COVID-19 ile mücadele konusunda.. Bir biyolog olarak meslek şovenizminden nefret ederim desem yeridir, sonuçta kim ne yapabiliyorsa bir şekilde uygulamaya koymalı. “Protein docking / interaction” çalışmaları da çok önemli.. Biyoinformatik çalışan insanlara da çokça ihtiyaç var.. Yani kısaca bu iş birçok bilimsel çalışma gibi interdisipliner şekilde çözülecek ya da çözülemeyip sürü bağışıklığı ile bir miktar insanı elimine edecek.. Tabi en kötü senaryoda virülans ve mortalite yöntemlerinin insanlık için daha kötüye gitmesi halinde, bu tarz bulaşma endeksine sahip bir virüs, ciddi bir insan kıyımına, “kırım”a götürebilir. İhtimal dahili midir? Evet ama bilinmeyen bir göktaşının tüm insanlığı yeryüzünden silmesinden daha yüksek değildir.. İşte burada biraz bilim kurgu yaptım.. Kaynak ya da hesaplama yok, sadece yorum olarak söylüyorum..

Milliyet’te yayınlanan birkaç habere göre; ABD’de yapılan araştırmada, ülke genelinde yayılan (COVID-19) salgınının ana çıkış noktasının New York olduğunun tespit edildiği belirtildi. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), yeni tip corona virüsün (COVID-19) yarasa kaynaklı olduğunu ve Çin’in Hubey eyaletine bağlı Vuhan kentindeki deniz ürünleri gıda pazarının, salgının patlak vermesinde rol oynadığını bildirdi. Bilim insanları, kan sulandırıcı ilaçların yeni tip corona virüs (COVID-19) hastalarının hayatta kalma şansını yükseltebileceğini tespit etti. ABD’de bilim insanları, COVID-19 hastalığına neden olan yeni tip corona virüs SARS-CoV-2’nin 14 ayrı mutasyonunu keşfetti. 263 binden fazla kişinin ölümüne neden olan, dünyada 3.8 milyonu aşkın insana bulaşan virüsün ‘Spike D614G’ mutasyonunun en hızlı bulaşan ve öldürücü corona virüs olduğu açıklandı.

Yazım tarihine en yakın tarihli haberlerden bir tanesi de HaberiniOku.com sitesinden; Dünyayı etkisi altına alan yeni tip koronavirüs (COVID-19) salgınına ilişkin bilim insanları aşı ve tedavi yöntemlerinin yanı sıra virüsün genetik yapısı üzerinde de çalışmalarını sürdürüyor. İngiltere’deki Cambridge Üniversitesi tarafından 9 Nisan’da yayımlanan “COVID-19: Genetik ağ analizi pandeminin kökenleri hakkında bilgi veriyor” başlıklı araştırma, virüsle ilgili yeni bulgular ortaya koydu. COVID-19’un genetik geçmişinin incelendiği araştırmada, Aralık 2019’dan Mart ayına kadar toplanan 160 virüs genomu incelendi. Araştırma sonucunda, virüsün mutasyona uğrayarak farklı ülkelerde A, B ve C şeklinde adlandırılan üç tipte yayıldığı ortaya konuldu. Araştırmaya göre, Çin’in Hubey eyaletinin Vuhan kentindeki bir hayvan pazarından yayıldığı düşünülen COVID-19’un orijinal tipi olan A, bu kentte yaygın değil. Vuhan’da virüsün ilk mutasyon geçirmesi sonucu oluşan B tipi yaygın. Amerika ve Avustralya’da A, birçok Avrupa ülkesinde ise C tipi yaygın. Peki, bütün bunlar ne anlama geliyor? COVID-19 neden mutasyon geçirdi? COVID-19’un mutasyona uğraması aşı ve tedavi çalışmalarını etkiler mi? Araştırmaya öncülük eden Genetik Uzmanı Dr. Peter Forster ve Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Recep Öztürk, Anadolu Ajansı muhabirinin sorularını yanıtladı.

Değerli Prof. Dr. Nesrin Özeren’den açıklama da, Bursa.com haber sitesinde şu şekilde: Prof. Dr. Nesrin Özören’den heyecanlandıran açıklama: Yakında başlıyoruz. Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nesrin Özören koronavirüs aşısı çalışmalarında, “Bir takım hücre deneylerinde başarılı olduk. Yakında da hayvan deneylerine geçeceğiz” dedi. Prof. Dr. Nesrin Özören, üniversitenin düzenlendiği etkinlikte koronavirüs aşısı çalışmalarında gelinen noktayı anlattı. Özören, “Korona aşısı projemizde ASC zerreciklerinden aşı teknolojisini kullanalım dedik. Bu daha önce hiç kimsenin denemediği bir aşı teknolojisi. Umarım biz değişik bir başarı elde edebiliriz. ASC proteini bazı yangı mekanizmalarını denetleyen bir protein. İlginç bir yapı, hücreye bir patojen ya da mikrop geldiğinde tetiklenen bir kompleks oluşturuyor.

Değerli Prof. Dr. Ercüment Ovalı hocadan gelen açıklama da şu şekilde: Corona virüsüne karşı yaptığı çalışmalarla ve geçen ay Dornaz Alfa etken maddesinin adını açıklamasıyla gündeme gelen Prof. Dr. Ercüment Ovalı, Twitter hesabından açıklama yaptı. Ovalı, Dornaz Alfa’nın sadece akciğer problemlerine neden olan zarı eritmediği, aynı zamanda antiviral gibi çalışabildiğini rapor ettikleri ilk laboratuvar ve klinik verilerinin ön baskı olarak yayınlandığını duyurdu. Kendisini Twitter (@ercumentovali) hesabından takip edebilirsiniz.

Son olarak, haber başlığı ile metni pek tutmasa da, TÜBİTAK Başkanı Sayın Prof. Dr. Hasan Mandal’ın aktarmış olduğu bilgileri haberleştiren Sabah Gazetesi’nden alıntı yapalım: 260’ın üzerinde araştırmacının gece-gündüz çalıştığını ifade eden Prof. Dr. Mandal, “Bu 17 projede bizim 29 tane üniversitemiz, 8 tane firmamız, 9 tanede araştırma kurumumuz yer alıyor. 260’ın üzerinde de araştırmacı şuan bulunduğunuz yerler gibi gece-gündüz hafta sonları da dâhil bu süreçte en hızlı ve en etkin bir şekilde çözüm üretmeye çalışıyorlar. İlaçla ilgili olarak şunu söylemiştik. İnşallah yaz aylarında bununla ilgili önemli bir aşamaya geleceğiz. Yani ilaç sunma noktasında. Bununla ilgili inşallah daha erkene de gerçekleştirme durumumuz var. Haziran ayında bununla ilgili kamuoyu ile bir müjdeyi paylaşmak isteyeceğiz, istiyoruz. Araştırmacılarımız bunun için çalışıyorlar. Bu platformdaki araştırmacılar” ifadelerini kullandı.

Daha ileri okuma ve bilimsel kaynaklar için scholar.google.com ya da benzeri platformlarda arama yapabilirsiniz. Spike proteinleri vs. ile ilgili şuraya bakabilirsiniz:

https://www.biorxiv.org/search/Spike%252BD614G

İnaktive aşı ile ilgili bir yayın için:

https://science.sciencemag.org/content/early/2020/05/06/science.abc1932

Birçok COVID-19 kaynağı herkese açık olarak yayınlanıyor, pre-publish denilen çalışmalara bile şu aşamada ulaşmak mümkün..

Türkiye’nin COVID-19 Portalı da şurada yayında:

WordOMeters COVID-19:

https://www.worldometers.info/world-population/population-by-country/ (E.T. 18.05.2020)

Son söz olarak; aklıma gelen, zaman içinde sarf ettiğim bazı sözleri, yazının tarihine yakın basın kaynakları vs. ile derleyerek bir güncel not oluşturmaya çalıştım. Bundan sonra ne olacak, tahminlemek ya da modellemek olası.. Benim tahminim, yakın zaman içerisinde insanlar kurallara riayet ederlerse virüsün ve salgının kontrol altına alınacağı ve azalarak yayılmaya devam edeceği şeklinde. Bununla beraber gerek ülkemizde gerekse de dünyada bu yeni düzenimiz olan sosyal mesafe vb. kavramlara uymadığımız takdirde bir sonraki dalga Eylül başı – ortası gibi tekrar gelecek ama bu sefer 2021 Mart ayına kadar değil, tahminim Aralık 2020 – Ocak 2021 dolayında elimine olacak. Bu süre zarfında daha efektif tedavi yöntemleri uygulamaya konacak ve mortalite böylece azaltılacak. Ancak bu yeni düzen bir süre daha bu şekilde devam edecek.. En az üç katlı nem bariyerli maske kullanmaya ve kalabalık ortamlarda dikkatli olmaya devam edilmeli, su kaynaklarının enfekte olmaması için azami dikkat gösterilmeli, beslenmeye ve strese dikkat edilmeli.. Eğer virüs var olan ılıman biçimdeki virülansını sürdürecek olursa, ortalama olarak enfeksiyon kontrol altında yüksek mortaliteye ulaşmadan popülasyon içinde dengeye gelebilir. Kötü senaryodan detaylı bahsetmek istemiyorum.

Komplo teorisyenliği yapacak olsam son sözden de fazlasını söylemem gerekirdi ama şu an için bununla ilgili yeterli kurguya rastlamadım. Belki bu düşünceler olgunlaşırsa bunu da yazmaya çalışırım. Yazının içinde değindiğim gibi işin ekonomik / iktisadi boyutuna neredeyse hiç değinmedim ama ekonomik etkilerini pek yakın zamanda tüm dünyada göreceğimiz de aşikar..

Eğer tüm yazıyı okuduysanız, sabrınız için teşekkür ederim. Burada yazdıklarımın tümü şahsi yaklaşımlarımdır ve kurumsal çalışmalarım ya da görüşlerimi kapsamaz.

Sağlıklı günler dileğimle..

Bazı kaynaklar:

https://en.wikipedia.org/wiki/Demographics_of_Italy

https://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrkiye_demografisi

https://www.indexmundi.com/factbook/compare

https://www.hofstede-insights.com/country-comparison/

Metin içinde geçen basın kaynakları:

https://www.milliyet.com.tr/galeri/corona-virusun-mutasyon-izleri-takip-edildi-fatura-new-yorka-kesildi-6207565/1

https://www.milliyet.com.tr/galeri/son-dakika-haberi-dsoden-carpici-corona-virus-aciklamasi-ayni-yeri-isaret-etti-6208302/2

https://www.milliyet.com.tr/galeri/corona-virus-icin-surpriz-ilac-cok-etkili-6208290/5

https://www.milliyet.com.tr/galeri/son-dakika-korkutan-corona-virus-arastirmasi-daha-bulasici-ve-oldurucu-6207016/6

https://www.haberinioku.com/kovid-19-mutasyona-mi-ugradi/179288/

https://www.bursa.com/heyecanlandiran-aciklama-n427588/

https://www.sozcu.com.tr/2020/saglik/prof-dr-ercument-ovalidan-dornaz-alfa-ile-ilgili-yeni-aciklama-5813012/

https://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/abdurrahman-dilipak/biyolojik-savas-mi-psikolojik-savas-mi-31588.html

https://www.sozcu.com.tr/2020/yazarlar/soner-yalcin/cov-19-oldurmuyor-5721580/

https://www.sozcu.com.tr/2020/saglik/son-dakika-ankara-universitesi-acikladi-sars-cov-2-virusu-izole-edildi-5727208/

https://www.sabah.com.tr/galeri/saglik/son-dakika-tubitak-korona-virus-asisi-icin-tarih-verdi-1589207904/4

Ufuk Apt.

Giriş

1981 yılında gözlerimi dünyaya açtım.. Bunu zaten biliyorsunuz.. Her ne kadar Bakırköy doğumlu olsam da, bir Fatih çocuğuyum.. Fatih İlçesi içinde yer alan Seyit Ömer Mahallesi’nde, Cevdet Paşa Caddesi üzerinde bir evde büyüdüm 1990 yılına kadar.. Sonra 1992 yılına kadar başka bir mahallede yine Fatih’te kalmıştım.. Bunun yazımızla alakası şimdilik yok..

Ufuk Apartmanı, kim tarafından yaptırıldığını bilmediğim, 1981 yılından önce, 1977 yılından falan da önce yapıldığını düşünürsek, neredeyse 45 yıllık, yani fazlası olan ama azı olmayan bir binadır kendisi.

Çatı kısmı olmayan, bir serbest terasa sahip, alt katında bodrumu ve bodrumdan arkaya açılan bahçesi olan bir yapı. Bir bodrum, bir zemin katı var, zemin katı yüksek giriş bile sayılmaz. Üstünde ise 3 kat daha var, sonrası dediğim gibi teras.. Zamanını tam bilemesem de, 1992 sonrası ziyaretlerimden bir tanesinde terasın çatı ile kapandığını görmüştüm uzaktan..

Belki hala komşular vardır eskilerden kalan tanıdık.. Belki de bildik kimse kalmamıştır. Ben neredeyse bu yazıyı kaleme aldığımda 40 yaşına gelmişken, o zaman 30-40 yaşında olan komşular vardı, oldukça yaşlanmış olabilirler..

İsimlerden ya da komşulardan bahsetmeyeceğim çokça, belki mahalleyi anlatan bir şeyler yazarsam orada bahsederim.

Şimdilik giriş kısmının sonuna geliyorum, aynı sayfada devam edeceğim Ufuk Apartmanı’nı anlatmaya..


Windows 10’da MacOSX…

Gerekli Linkler:

Cygwin https://www.cygwin.com

Microsoft WSL: https://docs.microsoft.com/en-us/windows/wsl/install-win10

Myspagetti: https://github.com/myspaghetti/macos-guest-virtualbox

Oracle VirtualBox: https://www.virtualbox.org/

Kurulum

Eğer videodaki anlatım çok anlaşılır gelmediyse veya yer yer desteğe ihtiyaç duyuyorsanız aşağıdaki adımları takip edebilirsiniz.

  1. Hazırlık için tercihen WSL (Ubuntu 18.04 LTS) ve Myspagetti script’i indirilir. WSL için yukarıdaki link kullanılarak ve aşağıdaki komut PowerShell üzerinde çalıştırılır.

    > Enable-WindowsOptionalFeature -Online -FeatureName Microsoft-Windows-Subsystem-Linux

    Daha kolayı Microsoft Store üzerinden doğrudan “Ubuntu” araması yapılır ve yüklenir.

    Eğer Cygwin kullanılacaksa, benzer şekilde indirilir ve tüm paketleri ile birlikte kurulur, hala eksik paket uyarısı veriyorsa #sudo apt-get update ile respository güncellemesi yapılır. Tekrar denenir, başarılı olmuyorsa Cygwin yardım forumları incelenebilir. Windows 7 için zaten Cygwin bir seçim değil zorunluluk çünkü Windows 7 ve eski versiyonlardaki Linux Subsystem bu iş için uygun değil.
  2. WSL kurulduktan sonra, Windows tarafındaki dosyalara erişmesi gerekiyor. İndirilmiş Myspagetti scripti, kolaylık olması açısından C hariç bir diskin kök dizinine kopyalanır. (Myspagetti GITHUB’dan .ZIP dosyası olarak indirilir, içinden macos-guest-virtualbox.sh dosyası çıkartılır) Linux bilgisi olanlar rahatça erişebilir. Çok aşina olmayanlar için:

    >cd .. (2 kez)
    / kök dizine çıktıktan sonra
    >cd mnt
    >ll
    c d e
    >cd d (D:’ye kopyaladığınızı varsayıyorum, videoda H:’de)
  3. Bilgisayar > Özellikler > Gelişmiş Sistem Ayarları > Ortam Değişkenleri –> Path kısmına:

    C:\Program Files\Oracle\VirtualBox eklenir.
  4. Tekrar ikinci maddedeki Ubuntu WSL’ye dönülür ve:

    >sudo ./macos-guest-virtualbox.sh (Enter’a basılarak işlem başlatılır veya öncesinde 5. adım değerlendirilir.)
  5. Standart kurulum için Myspagetti ayarları yeterlidir ancak düzenleme için şu adımlarda yazanlar önerilir, ikinci kutudaki değişiklikleri gerçek bir Mac’iniz varsa veya keyfinize göre düzenleyebilirsiniz.
function set_variables() {
Customize the installation by setting these variables:
vm_name="macOS" # name of the VirtualBox virtual machine
macOS_release_name="Catalina" # install "HighSierra" "Mojave" or "Catalina"
storage_size=40000 # VM disk image size in MB, minimum 22000
cpu_count=4 # VM CPU cores, minimum 2
memory_size=4096 # VM RAM in MB, minimum 2048
gpu_vram=128 # VM video RAM in MB, minimum 34, maximum 128
resolution="1920x1080" # VM display resolution
system_profiler SPHardwareDataType
DmiSystemFamily="MacBook Pro" # Model Name
DmiSystemProduct="MacBookPro11,2" # Model Identifier
DmiSystemSerial="NO_DEVICE_SN" # Serial Number (system)
DmiSystemUuid="CAFECAFE-CAFE-CAFE-CAFE-DECAFFDECAFF" # Hardware UUID
DmiOEMVBoxVer="string:1" # Apple ROM Info
DmiOEMVBoxRev="string:.23456" # Apple ROM Info
DmiBIOSVersion="string:MBP7.89" # Boot ROM Version
ioreg -l | grep -m 1 board-id
DmiBoardProduct="Mac-3CBD00234E554E41"
nvram 4D1EDE05-38C7-4A6A-9CC6-4BCCA8B38C14:MLB
DmiBoardSerial="NO_LOGIC_BOARD_SN"
MLB="${DmiBoardSerial}"
nvram 4D1EDE05-38C7-4A6A-9CC6-4BCCA8B38C14:ROM
ROM='%aa*%bbg%cc%dd'
ioreg -l -p IODeviceTree | grep \"system-id
SYSTEM_UUID="aabbccddeeff00112233445566778899"
csrutil status
SYSTEM_INTEGRITY_PROTECTION='10' # '10' - enabled, '77' - disabled

Sanal makinayı ne şekilde kullanmak isterseniz isteyin; varolan bir Mac’in bilgilerini kullanmak (eskiden ROM çıkartmak gibi) yararınıza olacaktır; örneğin sahip olduğum MacBookPro 2011’in sanal klonunu kullanabilirim. Yasal durumunu bilemiyorum; Apple bir ara donanımsız yazılımın kullanılamayacağını vs. ifade ediyordu ama bir yandan da açık kaynak kodlu Darwin’i ve onunla ilişkili projeleri destekliyordu, bu yüzden hizmetlerden de yararlanmak için Apple ID vs.’yi klon cihazlarınız üzerinde kullanmanızı tavsiye ederim.

Myspagetti Aşamaları

Press enter when the Language window is ready.
Press enter when the macOS Utilities window is ready.
Press enter when the Terminal command prompt is ready.

Yukarıdaki üç mesaj, üç fotoğrafta gözüken ekranlar VirtualBox sanal makinesinde geldiğinde enter ile WSL’den geçilecek; ardından bir süre işlemi takiben aynı mesajlar ve yaklaşık aynı ekranlar ile tekrar script üzerinden geçilecek. İkinci Terminal ekranı da işlemleri bitirdikten sonra MacOS standart veya düzenlemiş olduğunuz ayarlara göre kurulmuş ve çalışır halde olacaktır.

İşlemci Profil Düzenleme

Özellikle AMD sistemlerde MacOS’un boot etmemesi / takılması durumunda; normal komut isteminden:

C:\>VBoxManage.exe modifyvm “VM_ADI” –cpuidset 00000001 000106e5 00100800 0098e3fd bfebfbff

C:\>VBoxManage setextradata “VM_ADI” “VBoxInternal/Devices/efi/0/Config/DmiSystemProduct” “iMac11,3”

C:\>VBoxManage modifyvm “macOS” –cpu-profile “Intel Core i7-6700K” (Enter) veya aşağıdaki işlemci profilleri denenebilir, VM_ADI yazan yere en başta script’e yazdığınız sanal makine ismi veya geçerli isim “macOS” yazılabilir.

GÜNCELLEME: Videoda anlatılanlara ek olarak –cpuidset ve “iMac11,3” eklenmesi ile Geekbench 5’e göre daha yüksek performans elde edildi ama mouse’un ekranda takılarak ilerlemesi ve genel sistem performansında kayda değer bir iyileşme gözlenmedi. CD Additions desteği geldikten sonra bu sorunların da giderileceği kanaatindeyim. Farklı yollarla CD Additions yüklemesi denenebilir ama beklemenin daha iyi olduğu kanaatindeyim. Geekbench 5 sonucu şu şekilde:

VBoxManage modifyvm “VM_ADI” –cpu-profile “Intel Core i7-2635QM”
VBoxManage modifyvm “VM_ADI” –cpu-profile “Intel Core i7-3960X”
VBoxManage modifyvm “VM_ADI” –cpu-profile “Intel Core i5-3570”
VBoxManage modifyvm “VM_ADI” –cpu-profile “Intel Core i7-5600U”
VBoxManage modifyvm “VM_ADI” –cpu-profile “Intel Core i7-6700K”

COVID-19, Astım ve ACE2

Wuhan bölgesinde 26 Ocak’tan 6 Şubat’a kadar izlenen, ayrıca 3 Mart’a kadar takibi yapılan hastalarda altta yatan önemli ve/veya kronik rahatsızlık durumları incelenmiştir. Bu hastalıkların COVID-19 ile ilişkisini ortaya koymak için ikili mantık modeli (binary logistic model) kullanılmıştır. Adı geçen hastalıklar arasında hipertansiyon, yüksek sitokin seviyeleri (immün sistemin patojenlere karşı yüksek seviyede tepki vermesi sonucu oluşan durum) ve yüksek LDH (Laktat dehidrogenaz: Karaciğer, kas (kalp ve vücut) ve akciğerde bol miktarda bulunur ve doku / organ hasarı durumlarında kana karışır) seviyeleri saptanmıştır. Bu hastalar arasında astım tablosu gösterenlerin oranı %0,9’dur ve bu oranın Wuhan’daki astım hasta sayısına göre daha düşük olduğu belirtilebilir. Astımla doğrudan ilişkili olmasa da astımın altında yatan bir neden olarak sigara alışkanlığı düşünülebilir. İncelenen hastalardan %19,2’si sigara tiryakileridir. 545 hastadan sadece 5 kişi astım hastasıdır [1]. Bu sonuca göre Wuhan’daki astım hastalarının SARS-CoV-2’ye özel olarak yatkın olmadığı düşünülmektedir. İncelenen hasta sayısı olarak bakıldığında 545 kişilik bir populasyonun yeterli anlamlı veri sunacağı düşünülmekle birlikte, diğer ülkelerdeki insanların genetik farklılıkları sebebiyle ve daha da öncelikli olarak virüsün mutasyona uğramamış, ilk çıktığı bölge verisi olması nedeniyle zamana yayılmış daha fazla veriye ihtiyaç olduğu düşünülmektedir.

Alerjik rinit, grip ve üst solunum yolu enfeksiyonlarının özellikle erken safhalarındaki belirtiler ile COVID-19 belirtileri benzerlik göstermektedir. Buna bağlı olarak hastaneye başvuran hastaların semptom değerlendirmeleri buna göre gerçekleştirilmeli ve ayrım ortaya konmalıdır. Uzaktan görüşme metodu ile elde edilen verilerin ışığı altında hastaya uygun tedavi verilmeli veya SARS-CoV-2 teşhisi varsa ona göre hastaneye başvurması sağlanmalıdır. Kronik olmasına karşın kontrol altında tutulabilen alerjik rinit ve astımda hastanın solunum güçlüğü çekebileceği öngörüsü ile doğru adımlar atılmaldır. Eğer hastanın öyküsünde muhtemel bir kötüye gidiş söz konusu olursa, doğru tedavi yaklaşımı ile ölüm ya da yoğun bakımdan mümkün olduğunca uzak tutulmalıdır. Her ne kadar dünya çapında yeterli veri sunulamamış olsa da, astım hastalarının COVID-19’un bir solunum yolu enfeksiyonu olmasından ötürü risk grubu içinde değerlendirilmesi uygun olacaktır. Bununla birlikte Çin’de yapılan çalışmalarda astım hastalarının aslında SARS-CoV-2 için bir risk grubu oluşturmadığı ifade edilmektedir. Yapılan bir çalışmada incelenen 140 hastanın hiç biri astım hastası değildir; daha geniş bir diğer çalışmada 1099 hasta üzerinde yapılan ikinci hastalık değerlendirmesinde astımın varlığı tanımlanmamıştır. Yine Kore’de yapılan bir çalışmada da astımın COVID-19 kaynaklı ölümlerde bir neden olmadığı ifade edilmiştir. Buna karşın, SARS ve MERS’in astım tablosunda kötüleşmeye neden olduğu belirtilmese de, yıllık olarak ortaya çıkan diğer Coronavirus enfeksiyonlarının astım hastalarının durumunda kötüleşmeye neden olduğu tanımlanmıştır. Burada önemli olan nokta, astım tablosundaki belirtilerin ve / veya hastalığın kendisinin kontrol altında olmasıdır [2].

Kronik akciğer hastalıkları ile COVID-19 ilişkisi düşüktür. Çin’deki astım vakalarının yaklaşık %75’i inhaler kullanmaktadır. Bu inhaler’lar içinde ise kortikosteroidler bulunmaktadır. Solunum yoluyla alınan kortikosteroidlerin tek başına veya diğer bronkodilatörler ile birlikte kullanımının coronavirus çoğalmasını ve sitokin üretimini baskıladığı gösterilmiştir [3]. Bu çalışmada aktarılan vaka sunumlarında kontrol grupları bulunmadığı için sonuçlar tartışmalı olabilir. Bununla beraber SARS-CoV-2 için hastalık mekanizmasına bakıldığında iki temel tehlike bulunduğu gözükmektedir. Bunlardan biri doğrudan immün sistemin aşırı miktarda tepki vermesi ve sitokin salgılamasıdır. Bu salgı sebebiyle vücuttaki hücre aracılı bağışıklık sistemi, vücudun kendi hücrelerine saldırmakta ve sonuç olarak çoklu organ yetmezliğine sebep olabilmektedir. Diğer tehlike ise vücutta doğrudan ya da dolaylı olarak virüs replikasyonunun neden olduğu semptomlardır. Özellikle akciğer dokusu üzerindeki aşırı çoğalma organı tahrip etmekte ve solunum güçlüğü yaratmaktadır.

Geçerli tedavi kılavuzlarına göre; şok, astım veya kronik solunum yolu hastalıklarının kötüleşmesi gibi durumlar mevcut değil ise, COVID-19 pnömonisine karşı kortikosteroid kullanılmamasını belirtmektedir. Bununla beraber sistemik kortikosteroidlerin kullanımı mekanik olarak solunum desteği sunulan hastalar için tekrar değerlendirilmektedir. Halpin’e göre kortikosteroid kullanım ifadesinin tersine, kortikosteroid kullanımının virüs replikasyonunu arttırabileceği ve virüsün dokuda kalım miktarını arttırabileceği ifade edilmiştir [4]. Bu iki kaynakta birbirine zıt sonuçların ortaya çıkması, henüz yeterli sayıda vaka değerlendirilmesi ve sunumu yapılmadığını, epigenetik faktörleri de dikkate alacak şekilde çalışmaların sayısının artması gerektiği düşünülmektedir.

Global Initiative for Asthma (GINA) tarafından yayınlanan kılavuza göre oral ya da inhalasyon yoluyla kortikosteroid kullanan astım hastalarının ilacı kesmemeleri ve kullanmaya devam etmeleri önerilmektedir. Bununla beraber eğer kortikosteroid kullanımını azaltacak nitelikte diğer biyolojik terapilerin uygulanma imkanı varsa onların da uygulamaya konmasını tavsiye etmektedir. CDC tarafından, ciddi astım krizleri yaşayan insanların COVID-19 için daha riskli bulundukları ifade edilmektedir. CDC de, GINA gibi astım tedavisine devam edilmesini ve astımı tetikleyecek tüm koşullardan uzak kalınmasını şiddetle önermektedir. Alerjisi ve/veya alerjik olmayan rinit ve ona eşlik eden astımda, burun içi uygulanan, özellikle kortikosteroid içeren tedavi ajanlarının kullanımı ile ilgili bilgi çok kısıtlıdır. Türkiye özelinde, ülkedeki ilk COVID-19 vakası açıklandığında astım hastalarını endişeye sevk etmiştir. Birçoğu virüs bulaşmasından kaçınmak için tıbbi destek almaktan vazgeçmiştir [5]. Durumun daha kötüye gitmesi ve ölümlerin engellenmesi için astım hastalarının durumlarını kontrol altında tutmaları ve hastalığın ilaç ya da diğer terapilerle tedavi edilmeleri şiddetle tavsiye edilmektedir.

Ayrıca doğrudan astım ile ilişkilendirilmese bile populasyonlardaki ACE2 protein sentezi ve dokudaki yayılımı Coronavirus’lerin çoğalmaları ile ilişkili bulunmaktadır. ACE2 proteini anjiyotensin-dönüştürücü enzim-2 olarak bilinmektedir ve SARS-CoV ve NL63 insan coronavirus’leri için reseptör / bağlayıcı yapı olarak tanımlanmaktadır. Günümüzde ortaya çıkan COVID-19 için de bu yapının konak reseptör yapısı olabileceği düşünülmektedir. Daha önceki yapılan çalışmalarda, ACE2 sentezi (ekspresyonu) ile SARS arasında pozitif bir korelasyon olduğu gösterilmiştir. Daha önce yapılan RNA-dizileme temelli analizde de, Asyalı erkeklerin daha yüksek ACE2 sentez yeteneğinde olduğu gösterilmiştir. Şu anda, 2019 yılı insan coronavirus ile ilgili vakaları ile alakalı çalışma sayısı düşüktür. Münih’ten raporlandığı şekilde, Almanya’daki vakalarda, orta seviyede klinik semptomlar görülmüş, ciddi hastalık tablosu oluşmamıştır. Bununla beraber, ACE2 protein sentezinin genetik temeli ve fonksiyonu geniş populasyonlarda hala bilinmemektedir. Doğu Asya ve diğer populasyonlarda bunun ortaya konması için daha geniş çapta incelemelere ihtiyaç duyulmaktadır. AF – Allel frekansı çalışmalarının ACE2 için tanımlanması gereklidir, bu bağlamda iki büyük genetik veritabanından (ChinaMAP ve 1KGP) 1700 kayıtlı örnekler incelenmiştir. Tüm varyantlardan 32 tanesinde ACE2 aminoasit dizisine etkide bulunacak potansiyel gösterilmiştir. Bu verilerin ışığında, toplumlarda coronavirus’ün S-protein bağlanma direncinde doğal dirençte eksiklik olduğu düşünülmektedir. Buna ek olarak ayrıca, homozigot mutasyon oranının Çin’de erkeklerde kadınlardakinden daha yüksek olduğu da belirlenmiştir. Daha önce yapılan raporlama çalışmalarında, ACE2 ekspresyon analizinde Asyalı ve Beyaz Irk’tan alınan akciğer dokularından elde edilen veriler tartışmalıdır. Daha önce bahsi geçen tek hücre RNA-dizileme çalışmasında Asyalı örneklerinin Amerikan – Afrikalı (Afroamerican) örneklerden daha yüksek seviyede ACE2 ekspresse ettiği gösterilmiştir. Buna karşın, RNA-dizileme ve mikrodizi analizlerinden elde edilen sonuca göre akciğer kontrol grubu dokularındaki ACE2 ekspresyonu ile ilgili anlamlı bir fark bulunmamaktadır. ACE2 eksprese eden hücreler akciğer dokusu içinde küçük bir hücre grubudur ve ACE2 sentezleyen hücrelerin bu durumu doğrudan sonuçları etkilemekte ve tutarsızlaştırmaktadır. Burada yapılan çalışmada, ACE2 için AF – allel frekansı ve eQTL (Sentezlenen Niceliksel / Sayısal Özellik Lokusları) analizinde farklı populasyonlarda farklı genetik çeşitlilik gösteren bir yapı bulunduğu anlaşılmıştır. Eğer daha detaylı RNA-dizileme çalışmaları yapılırsa bu konuya daha derinlemesine ışık tutacaktır [6]. Özet olarak, ACE2’nin sentezindeki genetik farklılıkların populasyon genelindeki coronavirus direnci veya duyarlılığı ile doğrudan bir bağı olmadığını ifade etmektedir.

Tüm bu incelenen bilimsel metnin ışığı altında, Aralık 2019 yılından beri hayatımızda olan SARS-CoV-2’nin astım hastaları ya da akciğer üzerindeki ACE2 protein miktarı ile ilişkileri de dahil olmak üzere populasyonun tamamını kapsayacak sayıda vaka incelemesi yapılamadığı düşünülmektedir. Pandemi durumlarında temel amaç tıbbi müdahaleleri yerinde ve zamanında yaparak maksimum sayıda can kurtarmaktır. Bu sebeple vaka çalışmaları sınırlı sayıda yapılmakta ve çoğunlukla uygulanan tedavi edici ajana karşı plasebo ve / veya kontrol grupları oluşturulamamaktadır. Ancak yine de çalışılmış vaka sayısı ve istatistiksel anlamlılığı temel alındığında; astım hastaları için mutlaka hastalığın kontrol altında tutulması ve alerjik olanların tetikleyicilerden uzak kalması ile COVID-19 pnönomisi yönünden ekstra bir risk teşkil etmediği sonucuna varılabilmektedir. ACE2 proteini ile ilgili olarak ise aynı sonuca varılması yapılan bu incelemeler ile mümkün gözükmemektedir.

KAYNAKÇA

  1. Li X, Xu S, Yu M, Wang K, Tao Y, Zhou Y, Shi J, Zhou M, Wu B, Yang Z, Zhang C, Yue J, Zhang Z, Renz H, Liu X, Xie J, Xie M, Zhao J, Risk factors for severity and mortality in adult COVID-19 inpatients in Wuhan, Journal of Allergy and Clinical Immunology (2020), doi: https://doi.org/10.1016/j.jaci.2020.04.006.
  2. Shaker MS, Oppenheimer J, Grayson M, et al. COVID-19: Pandemic Contingency Planning for the Allergy and Immunology Clinic [published online ahead of print, 2020 Mar 26]. J Allergy Clin Immunol Pract. 2020;S2213-2198(20)30253-1. doi:10.1016/j.jaip.2020.03.012
  3. Halpin DMG, Faner R, Sibila O, Badia JR, Agusti A. Do chronic respiratory diseases or their treatment affect the risk of SARS-CoV-2 infection? [published online ahead of print, 2020 Apr 3]. Lancet Respir Med. 2020;S2213-2600(20)30167-3. doi:10.1016/S2213-2600(20)30167-3
  4. Case study : a patient with asthma, Covid-19 pneumonia and cytokine release syndrome treated with corticosteroids and tocilizumab, Schleicher, Gunter K. and Lowman, Warren and Richards, Guy A.,Wits Journal of Clinical Medicine, 2, 47-52 (2020), http://dx.doi.org/10.18772/26180197.2020.v2nSIa9
  5. Celebioglu E., Asthma and COVID-19, Asthma Allergy Immunology, 2020, Ankara
  6. Cao, Y., Li, L., Feng, Z. et al. Comparative genetic analysis of the novel coronavirus (2019-nCoV/SARS-CoV-2) receptor ACE2 in different populations. Cell Discov 6, 11 (2020). https://doi.org/10.1038/s41421-020-0147-1

AĞLAMIŞ DEDE TÜRBESİ VE MEZARLIĞI

Önce metni okuyabilir veya videoyu seyredebilirsiniz, ancak şunu belirtmeliyim ki; metin videodan sonra hazırlandı. Ayrıca en altta küçük bir sözlük var..

Günümüzde Yavuz Sultan Selim (!) Köprüsü’ne yakın konumlu olarak belirtilebilecek; Kilyos Yolu ile Uskumruköy yakınlarında yer alan, hemen Kilyos Mezarlığı’nın komşusu olan bir mezarlık içinde yer alır Ağlamış Dede Türbesi.. İlk intibada zaten bir Alevi / Bektaşi büyüğü olduğu fikri uyanır insanın zihninde. Lakin günümüzde daha yaygın olan sünni ekolünün etkisi ile sünnileşmiş izlenimi vermişti bana.. Tabi bu benim izlenimlerime dayanan fikrim..

Kilyos yolundan geçerken dikkatimi çekerdi uzun süredir, ama sanırım daha birkaç sene öncesinde daha sıklıkla zihnimde yer tutmaya başladı ve neticede birkaç kez de ziyarette bulundum. Bir tanesi bölgedeki yaklaşık tüm mezarlıkları ziyaret edecek kadar uzundu. Ağlamış Dede mezarlığı, Kilyos Mezarlığı ile komşu, Kilyos Mezarlığı yan yolundan yukarı çıkıldığında Yehova Şahitleri Mezarlığı yer alıyor, oraya yakın konumlu bir Romen Mezarlığı ve Kilyos Mezarlığı içinde farklı din ve etnik gruplara ait mezar yerleri bulunmaktadır. Sanki bir kültür birlikteliği gibi..

Her neyse, Ağlamış Dede Türbesi ve zatın kendisini elbette merak etmekteydim, biraz araştırma yaptım: İnternette neredeyse hiç bir şey yoktu. Birkaç kitap edindim, “İstanbul Evliyaları” bunlardan birisiydi, ama orada da tek satır bilgi yoktu. Araştırmalarımı biraz daha derinleştirerek en sonunda “İstanbul Kültür ve Sanat Ansiklopedisi”ne zayıf da olsa bir atıf buldum. Aslında bu ansiklopedideki bilgi yanlış şekilde nakledilmiştir. En sonunda “kültür-sanat” ve İstanbul kavramları oldukça ilgimi çektiği için, adı geçen maddeyi bulamasam bile bu eser grubunu temin etmek istedim ve Nadir Kitap‘ta buldum. Eser elime geçince de hevesle ilgili yere baktım ve sürpriz madde aşağıda yer aldığı şekliyle yazmaktaydı. Ayrıca iki de fotoğraf vardı eskilerden kalma..

Zat ile ilgili olarak bir Alevi Dedesi’ne de danışmışlığım vardır, ancak onun da ne yazık ki bilgisi yoktu. Belki eski Alevi / Bektaşi eserlere bakmak lazım gelir ki, onları da bulmak oldukça zor olsa gerek.. Video çekmeme yardımcı olan sevgili asistanım da, konu ile ilgili konuştuğumuzda sonsuza kadar bilinmezlikte kalacağını düşündüğünü söylemişti ama neyse ki bir miktar bilgi var artık elimde..

Aşağıda türbenin kitaplığı üzerinde bulunan karton malzemede (videoda da mevcut) yazanların ilk kısmını aktarıyorum:

Ya Hazret-i Ağlamalı Ahmed Baba

Ağlamalı Ahmed Baba Erenler Kaddese Sırrahu el’mennan
Efendimiz hazretlerinin türbesine Dersaadet’ten Haydar Ozan
Baba ve muhibbanının vakfeylediği sanduka puşidesi ve
Tac-ı Şeriftir. Hazret’in safa nazarları cümle hâl ehlinin
üzerine sayeban ola.

Her ne kadar Ağlamış Baba ya da Dede ile ilgili belli bilgilere ulaşmış olsam da, zatın kim olduğuna, nasıl bir öğretisi olduğuna vb. bilgilere ne yazık ki vakıf olamadım..

Olayın bir diğer yönü de ilginçtir ki yine merakımı cezbetti. Yeniçeri katliamının kayda değer bir kısmının türbe / tekke çevresinde gerçekleştiği konusunu incelerken; bir gönüllü itfaiyeci ve doğa sever biri olarak Belgrad Ormanları’nın yakılması hadisesi ile karşılaştım. Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması ve Vaka-yı Hayriye konularındaki kaynaklarda durum yüzeysel olarak geçilmiş; ancak 1961 basımı olan İstanbul Ansiklopedisi’nde birkaç rivayet sahibinden aktarıldığı şekilde konu aynen şu şekilde geçiyor:

Bir müsâdemede yakalanan yeniçeri, ayakdaşlarına göz dağı olmak için muhâkeme edilmeden boğuldu, cesedi yol kenarında bir ağaca asıldı, dağılmalarına müessir olmadı. Bu hallere çok kızan ve uğraşmadan bezen pâdişâh yeniçerilerin sığındıkları bütün ormanların yakılmasına karar verdi.

Başda Belgrad Ormanları, muhtelif istikametlerden tutuşturuldu. Civardaki tepeleri askerler sardı ve ateşden kaçmağa teşebbüs edenleri vurdular. Bu sırada alevlerin, merhametsiz ve azablı bir ölümün kuvvei icrâiyesi olduğunu düşünmemiş olsak bu yangın manzarası kimbilir ne kadar azametli idi diyebiliriz.

“Yer yüzünde asırlardan beri heybetle duran, etrafındaki ihtiyar tepelere meydan okuyan, esrarengiz derinliklerinden yıldızlan esirgeyen, kuytu yerlerine güneş ışığını sokmayan. balta girmemiş köşelerinde binlerce mahlûk saklanan muazzam orman derhal ateş çenberi ile kuşatıldı Dev cüsseli ağaçlar, korkunç alevler arasında çatırdayarak sarsıldılar ve birbirleri üstüne yığıldılar, yapraksız ve kavruk kaldılar. Karadenizden esen rüzgâr bu sırada rakibine yardım etti, Boğazın medhalindeki kayaları döven dalgalar zerrin bir renge bürünürken ve Bağçeköy Sukemeri bir müddet için beyazlığını kaybedip altından oyma bir şekil alırken, o kavruk ağaç gövdeleri dehşetli gürültülerle yere devrildiler.

İstanbul Ansiklopedisi’nden Istranca Dağları ve Belgrad Ormanları Haritası – Orijinalden aktarım
(Uskumru K. ve Demirci K. arasındaki bölgenin kuzeyi Ağlamış Dede Türbesi’nin Konumu)

Şeklinde devam etmekte olan acı dolu metnin tümüne, İstanbul Ansiklopedisi’nden ulaşabilirsiniz. Bu kaynakta takip eden madde “Belgrad Orman Parkı”dır ki, burada -Orman yangını mili felakettir- vb. ifadeler yer almakta.. Trajikomik bir olay..

Ne yazık ki, II. Mahmut’un olaylarla baş edemeyişinden dolayı içindeki öfke ve nefretin büyüdüğünü ve kaynaklarda da bahsedildiği üzere uğraşmamak için orman ve insan katliamına karar verdiği gibi bir sonuç ortaya çıkıyor.

Bir tarihçi değilim, olayları uzmanları gibi yorumlamam da mümkün olmayabilir ama şunu biliyorum ki, ağaçları ve insanları yakarak katletmek hiç bir sebeple açıklanamayacak kadar kötü, felaket bir olaydır. Dilerim bu katliama karar verenler ve uygulayanlar cezalarını bir şekilde bulmuşlardır.

Konu dağıldı ama buna da değinmeden geçemedim.. Şimdi aşağıda İstanbul Kültür ve Sanat Ansiklopedisi’ndeki metni aynen yazıyorum. Yazım dili tabi biraz eski ama metni okumama rağmen belki yaptığım yazım yanlışları da vardır. Kusura bakmayın..

AĞLAMIŞ BABA (=AĞLAMALI AHMED BABA) TEKKESİ

Kilyos ile Uskumruköy sapağı arasında Kilyos asfaltı yakınındadır. Elimizdeki tekke listelerinde rastlayamadığımız bu tekkenin varlığını, İstanbul Ansiklopedisi’nde neşredilen bir haritadan öğreniyoruz. Behçet isminde bir zat tarafından vaktiyle hazırlanmış bulunan bu Belgrad Ormanı Haritası’nda, bugün Ağlamış Baba Türbesi’nin durduğu mevkie (Ağlamış Baba-Tekke) ibâresi kaydedilmiştir.

Meskûn yerlerden oldukça uzak, eski devirde ulaşılması epey zahmetli ve ağaçlıklı bir saha içerisinde bulunan Ağlamış Baba Türbesi’nde bir Bektâşi Tekkesi’nin faaliyet gösterdiği böylece anlaşılmaktadır.

Türbe’nin Kilyos’a uzaklığı takriben 1,3 km. Uskumru Köyü sapağına mesâfesi ise gene takrîbî olarak 1,7 km. dir. Sapaktan Kilyos istikametine asfaltı takiben giderken solda, yoldan biraz içerideki türbe kolayca farkedilir. Çevreseinde birkaç eski yazılı ve birçok da yeni mezar vardır. Önünde çıkrıklı bir su kuyusu da mevcuttur.

Bekçisi veya türbedârının olmadığı ifade edilen türbe, oldukça temiz ve bakımlıdır. Civar köylerden ve hatta uzaklardan gelenler bu kuyudan çıkrıkla su çekip abdest aldıktan sonra türbede dua ederek gitmektedirler.

Dört köşe plânlı türbe binasının yeni yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Çatı, içten ve dıştan çift meyilli ve yarı-yarıya kiremit örtülüdür. Dört tarafından birer pencere açılmış olup, kapısı demirdendir. Kapının bulunduğu cephede, kapı ile pencere arasında duvara konulmuş kitâbede beş satırlık tâlik hatla şunlar yazılıdır.

Hem muhibb-i ehl-i beytim bende-i Âl-i abâ
Şâh-ı kevneyn delîlimdir hem Aliyyü’l-Murtazâ
Muharrem de rûh teslîm eyledi Şah Hüseyn
aşkına
Bunlardan ayırma yâ-Râb bi-hakk-ı Fâtımatü’z-
Zehrâ
Fenâdan bekaaya rıhlet eyledi Ağlamalı Ahmed
Baba
1240

2-8/5-1982 târihleri arasındaki ziyâretlerimizde, dışarıdan beyaz, içeriden açık yeşil kireç badanalı türbenin içindeki, dikdörtgen biçimli bir kaide üzerine yerleştirilmiş bulunan sandukanın örtülerinin temiz, çimento zeminin üstüne atılmış hasırların ve bez seccâdelerin bakımlı olduğunu gördük. Sanduka serpuşunun etrâfına uydurma bir sarık sarılmıştır. Pencere içlerinde basma Kur’an-ı Kerîmler, duvarlarda kâğıda baskılı âyetler, yerde tesbihler ve kapının yanında da süpürgeler ve takunyalar mevcûttur. Ziyâretçilerden bâzıları sanduka önüne bir miktar para da bırakmaktadırlar. Ayrıca, türbenin içinde temiz havlular asılıdır.

Gerek Ahmed Râsim Bey’in Osmanlı Tarihi’nde (İst. 1328-30, Cild IV, s. 1830-33) ve gerek İstanbul Ansiklopedisi’ndeki (Cild V, s. 2478-83) Belgrad Ormanı ile ilgili muhtelif maddelerde H. 1241 Zilhiccesindeki vukû bulan büyük Yeniçeri ve Bektaşi kıyımı etraflıca anlatılmaktadır. R.E. Koçu’nun (a.g.ans.s. 2479) Miss Julia Pardoe ve kimyâger Nûreddin Bey’den (vef. İzmit 1959) naklen belirttiği, kaçan Yeniçerilerin tenkili için Belgrad Ormanı’nun muhtelif istikametlerinden tutuşturuluşu hadisesi, konumuz bakımından hayli ilgili çekicidir.

Ağlamalı veya Ağlamış Ahmed Baba H. 1240 Muharreminde, bu amansız tenkilden yirmiiki ay kadar evvel vefat etmiştir. Sözü edilen büyük yangında bu Bektâşi Dergâhı’nın veya misallerinin sıkça rastlanan, türbeye vaz’edilen meşihat ile iligli bâzı binâların yanmış olabileceği akla yakın gelmektedir.

(Bibl. Kerim Yunt, Belgrad Ormanları Maddesi, İstanbul Ansiklopedisi, C.V. İstanbul 1961), s.2478-2482, Ahmed Rasim, Resimli ve Haritalı, Osmanlı Tarihi, C.IV, (İstanbul 1329).

Tıpkı yazım: İstanbul Kültür ve Sanat Ansiklopedisi, Birinci Cilt, Hazırlayan: Recep Ekicigil, Tercüman Gazetesi, Kültür Yayını, 1982, İstanbul

Kaynakça

https://www.dunyabizim.com/gezi-mekan/istanbul-un-manevi-koruyuculari-h5761.html
(ET: 19.04.2020)

http://www.bektasi.net/istanbuldaki-bektasi-tekkeleri-2.html
(ET: 18.04.2020)

http://www.isam.org.tr/documents/_dosyalar/_pdfler/osmanli_arastirmalari_dergisi/osmanli_sy45/2015_45_04_gyilmaz.pdf
(ET: 18.04.2020)

İstanbul Ansiklopedisi, 5. Cilt, 2479-2482, Kerim Yunt; Reşat Ekrem Koçu, 1961, İstanbul

Mini Sözlük

Neşretmek: Yayınlamak
Türbedar: Türbe bekçisi, bakıcısı
Tâlik Hat: İslam hat sanatında, özellikle Farsça’nın gereksinimlerini karşılamak için tasarlanmış bir hat türü.
Muhib: Sûfî olmadıkları halde sûfîliğe ve tarikat ehline yakınlık duyanlar için kullanılan bir terim.
Kevneyn: İki âlem. Dünya ve Ahiret.
Muharrem: Hicri takvime göre 1. ay, haram kelimesiyle kökendaştır.
Serpuş: Başlık
Vukû bulan: Gerçekleşen
Tenkil: Herkese örnek olacak bir ceza vermek, gözdağı verecek bir ceza vermek.
Vaz etmek: Koymak, yerleştirmek.
Bekaa: Ölümsüzlük, ölmezlik durumu.
Rıhlet: Geçmek. Göç etmek, göçmek. Ölmek
Puşide: Örtü
Sayeban: Gölgelik
Dersaadet: İstanbul
Medhal: Girilecek yer, dahil olunan yer.

Asıl Hello World!

Hello World! yerine Hello Word! ya da ¡Hola Palabra! mı desem acaba? İçimdeki saçmalama isteği ile birlikte bir yandan da sitenin yazı araçlarını tanımak için böyle bir girişim yapıyorum. Eğer beceremezsem zaten peşinden bir de öz hakiki Hello World sayfası gelebilir..

İnsanların bazıları rahat, bazıları ise rahatsızlanan; asıl mesele, gerçek manada rahatsız olan insanları huzursuz etmesi.. Şimdi bir grup daha insan olduğunu fark ettim. Bunlar da huzursuz, huzuru bulamayan insanlar.. Gamsız ya da rahat kabul ettiğim insanların iç dünyasını bilemem ama “rahatsız” insanların diğerleri üzerinde huzursuzluk yarattığını sanırım iddia edebilirim.

İçimde eksik olan şeylerden biri huzur sanırım. Fazla olan da stres.. Aslında stresi iyi yönettiğimi düşünüyorum. Güçlü bir şekilde karşısında durup, gerekli halde tüm tahliyeleri açarak boşaltabiliyordum. Şimdilerde ise sanki stresin kıvamı değişti, çeperlerine yapışıyor, tahliyeler açıkken akıp gitmiyor gibi. Bu sefer onu temizlemek için başka bir şey kullanıyorum, bazen onun “stress chamber”ında olması yine bir stres algısı yaratıyor. Neticede marjinal fayda gibi düşünmek gerek belki de ortalığı temizlemek için fazla deterjan kullanmak ya da aç iken bolca şeker yemek.. Sanırım bana deterjan daha iyi oldu.. İkisini karıştırıp içmem sanırım. Neyse.. İşte saçmalama isteği de bazen bu tahliyelerden birisi olabiliyor. Bununla beraber bunun tahliye hattı çok geniş değil.. Genişlemeye müsait mi, zorlanırsa olabilir ama o zaman ‘şiraze’ nereye gider bilmiyorum. Rüzgarda dağılan kağıtlar gibi kitabımın sayfaları parçalansın istemem.. Belki de ipek iyidir, belki başka bir polimer yapar şirazeyi..

Neyse şimdilik bu kadar saçmalama isteği yeter.. İstek bitmese de, saçmalama bitmiş olsun ya da..