Tarihleriyle birlikte süreci yaklaşık olarak Mart’ın başından beri takip etmekteyim. Biraz diyalog havasında, daha önce yapılan bir ya da birkaç konuşmadan özet niteliğinde bir belge hazırlama düşüncesiyle yola çıktım. Daha sonrasında ise güncel birkaç gelişme ile birlikte geleceğe dair sözlerimi sıralamaya çalışacağım. Her ne kadar bilimsel bir temele oturan ifadeler yer alacak olsa da, bu bir “review” makale ya da benzeri bir bilimsel yapıt değildir. Çeşitli kaynaklar basından vs. de derlenmektedir. Ama kesinlikle magazinsel ya da “koronaya karşı paça çorbası korur” niteliğinde de olmayacaktır. Biraz geçmişe, biraz da geleceğe not düşmekten gayri bir hevesim yoktur…
5 Mart 2020 tarihinden;
- Corona için hazırlıklı olun, hastanelerde hazırlıklar ve kapanan katlar olmaya başlamış. Panikleyecek ya da yüksek risk oluşturacak bir durum yok aslında birçoğumuz için.. Toplu kapalı alanlara çıkarken maske iyi bir seçenek olur, gerisi normal temizlik başka bir şey değil.. Ay sonuna kadar güneş daha yüksek seviyede UV sağlayacak ve bulaş oranı düşecek.. Kafaya çok takılacak bir şey değil aslında, işin arkasında başka şeyler var muhtemelen..
11 Mart 2020:
- Bana gelen bilgiye göre Acıbadem’de çıkmış vaka. Zaten nerede olursa olsun ondan ona geçerek yayılacak. Muhtemelen, tek kaynaktan geldiyse kontrol edilir de, çok kaynaktan gelmiş olabilir. Söylenenler doğruymuş, makarnaya saldırmış millet. İşte bu bizim vizyonumuz, makarna stoklamak..
12 Mart tarihli bir Abdurrahman Dilipak yazısı var, biraz fantastik yazmayı sever kendisi zaten malumunuz. Bir psikolojik savaş mı yoksa biyolojik savaş mı verildiğini sorgulamış yazar. İnfluenza’dan bahsetmiş, daha fazla insan öldürdüğünden falan. Bir bakıma doğru, ama normal yayılım gösteren hastalıklardan kaynaklı ölümler ile pandemi / küresel salgınlardan kaynaklı ölümler arasından elbette ki farklar var.. Yazıyı bulup okuyabilirsiniz merak ederseniz.
12 Mart 2020:
- Gerçekten böyle bir algı mı yaratılıyor? Evet algı yaratılıyor. Bayılıp düşen zombivari insanlar falan gösterildi önce, sonra da bu haberler kesildi. Tuhaf ama arkasında ekonomik nedenler olan bir korku algısı yaratma çabası var ortada.. Kontrol edilemeyen ekonomilerin kontrolü için üretilen bir durum olduğunu söylüyor, ekonomiden iyi anlayan bir aslan parçası.
25 Mart 2020 tarihinde, boğazımda bir batma / yanma olduğundan bahsetmişim ki, aslında bir süredir böyle bir durum vardı. Daha Türkiye’de COVID-19’dan bahsedilmediği zamanlarda bile. Normal şartlarda bu kadarcık bir boğaz ağrısını dikkate almaz ve işime gücüme devam ederdim. Ama birincisi Corona söylencesinden ötürü, ikincisi ise böyle bir ağrı ya 1-2 gün içinde geçer ya da beni hasta ederdi. Bu sefer ise yaklaşık 1 ay kadar süren, dalgalı seyirde bir ağrı / batma tablosu oluşmuştu. Yine de söylüyorum Corona söylencesi olmasa etrafta belki uzun sürmesine rağmen dikkate almazdım. Bir de ilk zikredilen belirtilerden biri olarak “ateş çıkması” söz konusuydu. Çok senedir, ateşimi yükseltecek bir durumla karşılaşmadım. Hasta oldum, grip vs. de ama ateşim çok zamandır yükselmiyor.. Yine aynı günün diyaloglarından:
- Hastalık yayılacak, pik (peak) yapacak ve sonra platoya erişerek düşüşe geçecek.. Birkaç hafta.. Ya da sürece göre değişebilir ama bir kilometre taşı gerçekleşecek 1-2 haftaya kadar.. İzleyeceğiz. Şu an sadece hastalık şüphesi olanlara ya da durumundan şikayetçi olanlara test yapıyoruz ve bunların yaklaşık %10’u pozitif çıkıyor. Buna bağlı olarak vaka sayısının çok daha yüksek olabileceği öngörüsü mevcut. Bu demek oluyor ki, toplumda hastalık yaygın bile olsa çoğu insan için aşırı bir problem yaratmıyor; hatta orta seviyede bile sorun olmuyor. Test edilmeyen hasta sayısı ile oranlama yaparsak, muhtemelen 1-2 hafta içinde tıbbi desteğe ihtiyacı olacak insan sayısı da düşecek. Tedavi edilebilir ve bağışıklık geliştirilebilir bir yapı olacak. Haziran ayından sonra her şey hiç COVID yokmuş gibi olur. Yani normal hayatımıza devam ederiz, Nisan ortasından sonra da işler yoluna gitmeye başlar benim tahminim.
25 Mart’taki tahminler biraz fazla iyimser mahiyette olmuş, arada atılan yanlış adımlar ve insanların bir kısmının olayı ciddiye almaması, normalleşme sürecini daha da uzattı. Yaklaşık yine Mart ayı sonlarında dile getirdiğim konulardan bir tanesi de, acil hizmetler dışında mutluk bir sokağa çıkma yasağının, 7 + 2 + 7 gün şeklinde, 2 gün serbestlik tanınacak biçimde düzenlenmesiydi. Bunu yapmış olsaydık, muhtemelen daha hızlı bir şekilde önünü alırdık..
Bu dönemde çekirge istilası ve Nisan sonunda meteorun düşme ihtimali ile ilgili de sosyal medya ve basında paylaşımlar yapıldı. Hatta en güldüğüm karikatürlerden biri, 2020 yeniden yüklensin, virüslü çıktı şeklindeki karikatürlü paylaşımdı.
Yine bu tarihlerde sigaradan uzak kalınması gerektiğini çokça söyledim, hem sanal ortamda hem de bir araya geldiğim arkadaşlarımla (henüz işe devam ediyorduk).. İki sebebi vardı bu uyarının, birincisi zaten iyi bir şey olmayan sigaranın akciğerler üzerinde yarattığı stres; diğeri ise dokunma ve ağıza götürme ile virüsün bir şekilde taşınabilecek oluşu.. Açıklanan rakamlara göre %14 gibi bir riskten bahsedilmekteydi ama nasıl olduysa bir anda 14 kata çıkarttılar SARS-CoV-2’nin hastalık ya da mortalite durumunu.. Sigara iyi bir şey değil ama insanları da olduğundan fazla endişelendirmenin de bir gereği yok..
Dünyada malumunuz olduğu üzere İspanya ve İtalya oldukça ağır şartlarda geçirmekte bu salgını.. Toplumumuzda birçok olayda olduğu gibi korkudan beslenenler ve bundan mutlu olan bir popülasyon var. Birileri sanki çok iyi bir şey dermiş gibi, ikinci İtalya olacağız, bak ilk 10’a girdik gibi felaket söylemleri geliştiriyor ve yayıyor. Şu bir gerçek ki, virüsün hastalık mekanizması ile ilgili bilmediğimiz bir yığın şey var, ACE2 proteini ile alakalı mı? Yayılımında mutant suşların farklı etki mekanizmaları ne kadar değişken.. Bir toplumu ya da daha özelinde bir insanı altında yatan başka bir hastalık yokken bile hasta ediyor ya da öldürebiliyorken, bir başkasını ya da başkalarını belirtisiz nasıl bir taşıyıcı haline nasıl getiriyor? Şu an herkes birinci öncelik olarak tedavi veya aşıya yöneldiği için bu soruların yanıtlarını belki bir süre daha bulamayacağız.
27 Mart’ta Sayın Cumhurbaşkanımız yeni tedbirleri açıklayacaktı, genel olarak benim de beklentim, yatay hareketleri azaltmak için şehir değiştirme konusunu kontrole tabi hale getirmek olacaktı. Burada söylenenlerin hepsi zaten basında ya da internetteki birçok kaynaktan edinilebilir. Yine de kişisel kanaatim bu sürecin yönetiminde primer rolün Sağlık Bakanlığı’nda olması yönünde. İş dallanıp budaklandıkça farklı uygulamalar söz konusu olabilir, salgın gibi afet hallerinde bu durumun tek elden yürütülmesi daha yerinde olacaktır ve bu birim Sağlık Bakanlığı olmalıdır düşüncesini savunuyorum. Bu arada Hıfzıssıhha Kanunu’na da göz atmanızı önerebilirim, eski bir kanun olmasına rağmen oldukça geniş kapsamlı, sanırım son değişiklik 2018 yılında yapılmıştı.
Bu ara, konunun uzmanı ya da uzmanı olmayan pek çok akademisyen fikirlerini, doğru bulduğu şeyleri TV ekranlarından söylemekteydi. O zaman da demiştim, hala de söylüyorum. O dönemde konuşulan şeylerin yarısı yanlış olabilir, çünkü yeterli veri yoktu. Gelişecek ve göreceğiz.. Yine aynı tarihten:
- Kötü tarafları var ama yaklaşık 8000 testten 2400 diyelim pozitif var. Bu şüpheli vakalarda salgının hala yayılmadığını ya da bir sebeple bağışıklık olduğunu ifade ediyor. 8000 test yapmışken 6500 hasta pozitif çıkarsa, o zaman agresif bir salgından bahsedebiliriz. Sonuçta öyle ya da böyle bu test edilen kişiler bir sebeple risk değerlendirmesine tabiler aslında. Hala işin matematiği bizden yana.. İzleyeceğiz ve yaşayacağız..
28 Mart’ta, şehirlerarası seyahatte ateş kontrolü yapılacağı ve ateşi olanların geri gönderileceği veya karantinaya alınacağı ifade edilmişti. 29 Mart’ta İtalya ile Türkiye’yi karşılaştıran birçok veri paylaşılmaya başlanmıştı. Kötüyüz, daha kötü olacağız diye.. Yeri gelmişken birkaç veri paylaşmak istiyorum, güncel verileri zaten bu işi profesyonelce yapan sitelerden izleyebilirsiniz.
Nüfus (2018)
İtalya: 62,246,674
Türkiye: 81,257,239
Fark yüzdesi: %23,4
Nüfusun yaşlara göre dağılım yüzdesi (İtalya / Türkiye)
0-14: 13,6 / 24,26
15-24: 9,61 / 15,88
25-54: 41,82 / 43,26
55-64: 13,29 / 8,82
65 üstü: 21,69 / 7,79
Ölüm oranı (İtalya / Türkiye – 2018; 1000 kişide)
10,5 / 6
Şimdi sadece bu kadar demografik veri ile bile İtalya ile Türkiye’yi, ya da İspanya ile Türkiye’yi doğrudan karşılaştırmak oldukça anlamsız.. Bu işin uzmanları böyle kötümser açıklamalar yapmazken, sosyal medya savaşçılarının böyle şeyler söylemesi oldukça cahilce geliyor. Ben doğrusunu söylüyorum diyemem ama hesap-kitap ile konuşmak daha iyi olacaktır. Felaket tellallığına da, aptalca Polyanna’cılığa da gerek yok. Kısaca hastalık veya virüs gerçek ama insanları korkutmaya, gereksiz endişe yaratmaya da hiç ama hiç gerek yok..
29 Mart’ta bir tanıdığım, kendisinin başına acile gidecek kadar büyük belirtiler gösteren bir rahatsızlık yaşadığını ama peşinden ertesi gün hiçbir sorunu kalmadığını söylemiş, hatta o dönemde kuzenine de benzer şeyler olduğunu sözlerine eklemiş. Nisan başında tansiyon hastalarının, özellikle aritmi hastaları gibi kalp hastalarının riskli olduğu gündeme daha sık gelmeye başlamıştı. 3 Nisan’da Soner Yalçın, ilginç bir yazıyı kaleme almış; merak edenler okuyabilir internetten. Yazıya dair çok yorum yapmayacağım ama o da benzer endişeler taşıyor hastalığa dair.. Ben şunu söyleyeceğim sadece, istatistik büyük bir yalandır.. Etik değerlere sahip olmadan yaratılan istatistik taraflı ve yönlendirici olabilir.. Tabi bunu uygulamak için uzmanlık da gerek.. Hiçbiri yoksa ortaya çıkan şey sadece deli saçması olur çıkar..
Bu iş çıktığından beri kargo ile virüs bulaşır mı konusu tartışılıyordu. SARS-CoV-2 çıkmadan AliExpress’ten sipariş vermiştim, onlardan gelenler oldu, her ihtimale karşı dışlarını alkolle spreyledim ya da teslim alan arkadaşlarım sağolsunlar bunu yapmışlar. Hala gelmeyen kargom da var. Yazıyı yazdığım esnada gelen kargoları ya spreyliyorum ya da açtıktan sonra elimi yıkıyorum. Hoş eskiden de kargo poşetine dokunduktan sonra elimi yıkardım ya.. Bu konuda net bir fikrim yok, kanaatim kargo yoluyla bulaşmadığı yönünde ama tedbir almaya devam ediyorum. Çin’den gelen kargolar şu an lojistik sorunları sebebiyle takılıyor gördüğüm kadarıyla yoksa sipariş vermekten çok da çekinmiyorum.
Biraz da maske konusuna değineyim, en başından beri kalabalık, özellikle kapalı mekanlarda maske takmanın gerekli olduğunu söyledim çevreme. En kötü maske bile belli bir fiziksel bariyer oluşturur. Biyogüvenlik laboratuvarlarındaki gibi giyinmeye, en üst seviye maske kullanmaya gerek yok eğer riskli bir iş yapmıyorsanız. 3 katlı, nem bariyerli cerrahi maske şu an için iyi bir çözüm. Üstüne FFP2/3 serisi maskeler cidden risk ile yüzleşme durumunda kullanılmalı. N95/98 maskeler de bence sadece konunun profesyonellerince kullanılmalı. Siperlik konusuna gelince, risk ile yüzleşme halindeki ifademi bunun için de tekrarlıyorum. Gözden doğrudan bulaşmasını çok ihtimal dahili bulmuyorum. Evet mümkün olabilir ama düşük ihtimal dahilinde. Neticede 1 ya da 2 vakada HIV’ın öpüşme ile bulaşabildiği gösterilmiştir. (Güncel not, bir kaynakta SARS-CoV-2’nin menide bulunduğu ve dolayısıyla cinsel yolla da bulaşabildiği belirtilmiş, ki bence bu gayet mantıklı).
HIV’den bahsetmişken, Evrimsel Analiz kitabının ilk bölümünü, “Aktarım Sıklığı Hipotezi” konusunu ayrıca okumanızı isterim. 2003 yılında lisans bitirme tezimi yazarken en başında bu kaynaktan yararlanmıştım. Hatta tezin en sonunda “Geleceğe ve Genetiğe Bakış” kısmında SARS’tan, SARS benzeri virüslerin gelecekte insanlık için risk olabileceğinden de bahsetmişim.. Kehanetler kitabı 2005 yılından başlıyordu sanırım.. Bu daha eski 🙂
9-10 Nisan tarihlerinde, dikkatimi çeken bir husus, diğer ülkeler ve bizde de, sanki tek bir noktadan düğmeye basılmış gibi herkes: “Yeni Dünya Düzeni”nden bahsetmeye başladı. Evet, artık hayatımıza sosyal mesafe, izolasyon, evinde kal vs. gibi birçok terim dahil oldu ama tüm dünyanın aynı anda “Novo ordo Seclorum” demesi yine de bana garip geliyor. Dünyadaki kapitalist sistem ve arkasındaki “sürrealist” yöneticilerin neler düşündüğünü hala merak ediyorum. Komplo teorisyenliğini becerebilirim sanırım ama inanmadığım bilgiyi de yaymak istemiyorum doğal olarak.. Bir nev’i toplum mühendisliği yapılıyor sanırım yine.. Bunu eskiden de söylerdim, bu sefer boyutu farklı ve biçimi değişik sadece..
Bu aralarda yine orijinal dili Fransızca olan bir tweet dizisinde yayınlanan videoyu izledim. Fransızcam çok iyi değildir ama altyazı çevirilerinin doğru olduğunu söyleyebilirim. Merak edenler için bunu bulmak zor olabilir o yüzden:
Brevet EP 1 694 829 B1 – EP, Avrupa Patent Ofisi demek, inşallah bizim de oradan bir patentimiz çıkacak..
Burada anlatılanlar doğrudur, değildir bilemiyorum. Başlı başına bir araştırma konusu ama patentin kendisine erişemedim. Virüsün patentini almak saçma bir durum, genetik dizilerle ilgili bir patent kısıtlaması vardı halihazırda. Çok ciddiye alınacak bir durum olarak görmesem de yine de sizinle paylaşmak istedim.. Güvenirsiniz ya da güvenmezsiniz ama işimle ilgili olarak da güvenilir referans kabul ettiğim kurum en başta WHO’dur. WHO-DSÖ belgelerini sıklıkla bilimsel değeri yüksek kabul ederek çalışma planlamalarımda kullanırım..
10 Nisan akşamı insanlar sokağa çıkma yasağı / kısıtlaması sebebiyle koştura koştura marketlere vs. gitti; herhangi bir sosyal izolasyon vs. kuralına uymadan. O dönemde Sn. Prof. Dr. Ateş Kara, o akşam dışarı çıkanlar kendilerini 14 gün izole etsinler demiş.. Umarım uymuşlardır.. Benim bu konudaki dönemsel yorumum, virüsün yayılması ile ilgili olarak takribi 20 Nisan – 10 Mayıs arasında bir dalgalanma yaşanabileceği yönündeydi. Sanırım bu da gerçekleşti. Bu arada ilk önce 14 gün izolasyondan çokça bahsedildi ama gerek kuluçka süresi, gerekse de hastalık bulaştırma süresi olarak 14 gün çok da yeterli olmayabilir. 2 gün kuluçkada kalsa ve belirti vermezse bile üzerine 2 hafta bulaştırma söz konusu olsa 14 günü geçer. O yüzden hastalık ciddi miktarda normalleşene, virüs kontrol altına alınana ya da aşı bulunana kadar sosyal mesafeyi korumak yerinde olacaktır. İşte bu aslında bir tür “Yeni Dünya Düzeni”.
Aşı ya da tedavi yöntemi olarak da bir şeylere değinmek isterim, yavaş yavaş konuyu neticelendirirken; bazı akademisyenler aslında aşı olmayan, genelde nötralizan antikor tabiatında işlevselliğe sahip ürünleri nedense aşı olarak lanse etmeyi tercih ettiler. Çok teknik detayına girmek de istemiyorum, her ne kadar biyolojik ürünlerin yüksek ölçek üretimi ile ilgili bilgi sahibi olsam da, bu şu an konumuz değil. Bir başka akademisyen arkadaşımla yaptığım konuşmada, o da bu durumu teyit etti ve herkes bir şekilde nemalanma peşinde dedi.. Bu iyi bir şey değil..
Aşıya tekrar dönersek, 1981 yılında HIV tanımlandı. Uzun süre aşısı hakkında çalışıldı. HIV, bir Retrovirüs, bir RNA virüsü.. SARS-CoV-2’nin de dahil olduğu Coronavirus’ler de RNA virüsleri, ama Ribovirüs takımından. Metabolik olarak oldukça farklı Retro- ve Ribo- grupları ama RNA virüsleri oldukça değişime açık ve mutasyona uğrama miktarları yüksek virüslerdir. HIV’in şu ana kadar bilinen bir aşısı bulunamadı, net bir tedavisi de ama işe yarar çok ilaç var antiretroviral ajanlar ya da proteaz inhibitörleri bu konuda oldukça başarılı. Daha COVID-19 ismi bile konmadan ilk kez bir Coronavirus enfeksiyonu olduğunu duyunca, genel olarak anti HIV ilaçlarının bir kısmı işe yarar demiştim (şahitlerim var!). Aşı için ise aynı şeyi söyleyemeyeceğim, aşı konusunda hiç umutlu değilim. Muhtemelen orta vadede kayda değer bir aşı geliştirilmesi mümkün olmayacaktır. Umarım ben yanılırım.. Tedavi için ise çok daha umutluyum, ülkemizdeki tedavi belirleyen ve uygulayan doktorlarımız bu konuda oldukça başarılı.. Akademisyenlerimizden de zaman zaman güzel haberler geliyor.. Lakin etik çok önemli, bu bir fırsat yarışı değil, eğer her şey bize anlatıldığı gibi yaşanıyorsa ve böyle de devam edecekse burada amaç insanlığın topyekûn kurtuluşu olmalıdır. Bireysel tatmin değil.. Hoş bu yanlışa ben de dahil her insanoğlu zaman zaman düşer..
İşin diğer sosyo-ekonomik boyutundan, mali tablolardan bahsetmek istemiyorum. Bu konuda da söyleyecek çok şey olur ama bu da ayrı bir değerlendirme konusu.. 13 Nisan tarihinde: “Şunu gördük ki, salgın başladığından beri birçok parametre değişti; ona göre güncellenen bir mücadele planı uygulamak gerekiyor. Bu hayatın belli noktalarında mantıklı kontrol noktaları oluşturmaktan vs. geçebilir” Şeklinde bir yorumda bulunmuşum ki bu virüsün evrimi gibi, insanlığın da mücadelesinin evrilmesi gerektiğini ifade ediyor bana göre. Evrilmek demişken, daha önce bahsettiğim “aktarım sıklığı hipotezi”nde de genel hatlarıyla aktarıldığı şekliyle virüs tarafından bakarsak – ki hep insan tarafından baktık – ne kadar çok konağa yayılırsa ve o konağın immün sistemi tarafından baskılanmaya çalışılırsa, bu süreçte de bulaşmaya devam ettiğini varsayarsak, yeni virüs suşları, ırkları yaratmamız mümkündür. İşte bu sebeple de salgını kontrol altına almalıyız, insanlar arasında belirti vermeden taşıyıcı olmaktan, öldürmeye kadar mekanizmanın ortaya konması gerekir. (Not: Bu yazı tarihinde bu konuda bilimsel herhangi bir araştırma yapmadım / yayın okumadım). Ne kadar çok bulaşırsa o kadar farklı bir virüs grubu ile uğraşacağız ki bu elimizi zayıflatmaktan başka bir işe yaramaz. Özellikle de aşı geliştirme konusunda.
Virüsler konusunda söylediğim bir başka şey de ülkemizde beşeri hekimlikten belki daha çok virüslerle çalışan veteriner hekimlerimiz olduğudur. Beraber çalışma şansım olan veteriner kürsüleri içinde viroloji anabilim dalı olmasa da viroloji anabilim dallarının özellikle bazı üniversitelerimizde oldukça iyi olduğunu biliyordum. Ankara Üniversitesi de bunların belki de başında gelirdi. Öyle de oldu, Prof. Dr. Aykut Özkul hoca ve ekibi önemli bir kilometre taşı kaydetti COVID-19 ile mücadele konusunda.. Bir biyolog olarak meslek şovenizminden nefret ederim desem yeridir, sonuçta kim ne yapabiliyorsa bir şekilde uygulamaya koymalı. “Protein docking / interaction” çalışmaları da çok önemli.. Biyoinformatik çalışan insanlara da çokça ihtiyaç var.. Yani kısaca bu iş birçok bilimsel çalışma gibi interdisipliner şekilde çözülecek ya da çözülemeyip sürü bağışıklığı ile bir miktar insanı elimine edecek.. Tabi en kötü senaryoda virülans ve mortalite yöntemlerinin insanlık için daha kötüye gitmesi halinde, bu tarz bulaşma endeksine sahip bir virüs, ciddi bir insan kıyımına, “kırım”a götürebilir. İhtimal dahili midir? Evet ama bilinmeyen bir göktaşının tüm insanlığı yeryüzünden silmesinden daha yüksek değildir.. İşte burada biraz bilim kurgu yaptım.. Kaynak ya da hesaplama yok, sadece yorum olarak söylüyorum..
Milliyet’te yayınlanan birkaç habere göre; ABD’de yapılan araştırmada, ülke genelinde yayılan (COVID-19) salgınının ana çıkış noktasının New York olduğunun tespit edildiği belirtildi. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), yeni tip corona virüsün (COVID-19) yarasa kaynaklı olduğunu ve Çin’in Hubey eyaletine bağlı Vuhan kentindeki deniz ürünleri gıda pazarının, salgının patlak vermesinde rol oynadığını bildirdi. Bilim insanları, kan sulandırıcı ilaçların yeni tip corona virüs (COVID-19) hastalarının hayatta kalma şansını yükseltebileceğini tespit etti. ABD’de bilim insanları, COVID-19 hastalığına neden olan yeni tip corona virüs SARS-CoV-2’nin 14 ayrı mutasyonunu keşfetti. 263 binden fazla kişinin ölümüne neden olan, dünyada 3.8 milyonu aşkın insana bulaşan virüsün ‘Spike D614G’ mutasyonunun en hızlı bulaşan ve öldürücü corona virüs olduğu açıklandı.
Yazım tarihine en yakın tarihli haberlerden bir tanesi de HaberiniOku.com sitesinden; Dünyayı etkisi altına alan yeni tip koronavirüs (COVID-19) salgınına ilişkin bilim insanları aşı ve tedavi yöntemlerinin yanı sıra virüsün genetik yapısı üzerinde de çalışmalarını sürdürüyor. İngiltere’deki Cambridge Üniversitesi tarafından 9 Nisan’da yayımlanan “COVID-19: Genetik ağ analizi pandeminin kökenleri hakkında bilgi veriyor” başlıklı araştırma, virüsle ilgili yeni bulgular ortaya koydu. COVID-19’un genetik geçmişinin incelendiği araştırmada, Aralık 2019’dan Mart ayına kadar toplanan 160 virüs genomu incelendi. Araştırma sonucunda, virüsün mutasyona uğrayarak farklı ülkelerde A, B ve C şeklinde adlandırılan üç tipte yayıldığı ortaya konuldu. Araştırmaya göre, Çin’in Hubey eyaletinin Vuhan kentindeki bir hayvan pazarından yayıldığı düşünülen COVID-19’un orijinal tipi olan A, bu kentte yaygın değil. Vuhan’da virüsün ilk mutasyon geçirmesi sonucu oluşan B tipi yaygın. Amerika ve Avustralya’da A, birçok Avrupa ülkesinde ise C tipi yaygın. Peki, bütün bunlar ne anlama geliyor? COVID-19 neden mutasyon geçirdi? COVID-19’un mutasyona uğraması aşı ve tedavi çalışmalarını etkiler mi? Araştırmaya öncülük eden Genetik Uzmanı Dr. Peter Forster ve Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Recep Öztürk, Anadolu Ajansı muhabirinin sorularını yanıtladı.
Değerli Prof. Dr. Nesrin Özeren’den açıklama da, Bursa.com haber sitesinde şu şekilde: Prof. Dr. Nesrin Özören’den heyecanlandıran açıklama: Yakında başlıyoruz. Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nesrin Özören koronavirüs aşısı çalışmalarında, “Bir takım hücre deneylerinde başarılı olduk. Yakında da hayvan deneylerine geçeceğiz” dedi. Prof. Dr. Nesrin Özören, üniversitenin düzenlendiği etkinlikte koronavirüs aşısı çalışmalarında gelinen noktayı anlattı. Özören, “Korona aşısı projemizde ASC zerreciklerinden aşı teknolojisini kullanalım dedik. Bu daha önce hiç kimsenin denemediği bir aşı teknolojisi. Umarım biz değişik bir başarı elde edebiliriz. ASC proteini bazı yangı mekanizmalarını denetleyen bir protein. İlginç bir yapı, hücreye bir patojen ya da mikrop geldiğinde tetiklenen bir kompleks oluşturuyor.
Değerli Prof. Dr. Ercüment Ovalı hocadan gelen açıklama da şu şekilde: Corona virüsüne karşı yaptığı çalışmalarla ve geçen ay Dornaz Alfa etken maddesinin adını açıklamasıyla gündeme gelen Prof. Dr. Ercüment Ovalı, Twitter hesabından açıklama yaptı. Ovalı, Dornaz Alfa’nın sadece akciğer problemlerine neden olan zarı eritmediği, aynı zamanda antiviral gibi çalışabildiğini rapor ettikleri ilk laboratuvar ve klinik verilerinin ön baskı olarak yayınlandığını duyurdu. Kendisini Twitter (@ercumentovali) hesabından takip edebilirsiniz.
Son olarak, haber başlığı ile metni pek tutmasa da, TÜBİTAK Başkanı Sayın Prof. Dr. Hasan Mandal’ın aktarmış olduğu bilgileri haberleştiren Sabah Gazetesi’nden alıntı yapalım: 260’ın üzerinde araştırmacının gece-gündüz çalıştığını ifade eden Prof. Dr. Mandal, “Bu 17 projede bizim 29 tane üniversitemiz, 8 tane firmamız, 9 tanede araştırma kurumumuz yer alıyor. 260’ın üzerinde de araştırmacı şuan bulunduğunuz yerler gibi gece-gündüz hafta sonları da dâhil bu süreçte en hızlı ve en etkin bir şekilde çözüm üretmeye çalışıyorlar. İlaçla ilgili olarak şunu söylemiştik. İnşallah yaz aylarında bununla ilgili önemli bir aşamaya geleceğiz. Yani ilaç sunma noktasında. Bununla ilgili inşallah daha erkene de gerçekleştirme durumumuz var. Haziran ayında bununla ilgili kamuoyu ile bir müjdeyi paylaşmak isteyeceğiz, istiyoruz. Araştırmacılarımız bunun için çalışıyorlar. Bu platformdaki araştırmacılar” ifadelerini kullandı.
Daha ileri okuma ve bilimsel kaynaklar için scholar.google.com ya da benzeri platformlarda arama yapabilirsiniz. Spike proteinleri vs. ile ilgili şuraya bakabilirsiniz:
https://www.biorxiv.org/search/Spike%252BD614G
İnaktive aşı ile ilgili bir yayın için:
https://science.sciencemag.org/content/early/2020/05/06/science.abc1932
Birçok COVID-19 kaynağı herkese açık olarak yayınlanıyor, pre-publish denilen çalışmalara bile şu aşamada ulaşmak mümkün..
Türkiye’nin COVID-19 Portalı da şurada yayında:
WordOMeters COVID-19:
https://www.worldometers.info/world-population/population-by-country/ (E.T. 18.05.2020)
Son söz olarak; aklıma gelen, zaman içinde sarf ettiğim bazı sözleri, yazının tarihine yakın basın kaynakları vs. ile derleyerek bir güncel not oluşturmaya çalıştım. Bundan sonra ne olacak, tahminlemek ya da modellemek olası.. Benim tahminim, yakın zaman içerisinde insanlar kurallara riayet ederlerse virüsün ve salgının kontrol altına alınacağı ve azalarak yayılmaya devam edeceği şeklinde. Bununla beraber gerek ülkemizde gerekse de dünyada bu yeni düzenimiz olan sosyal mesafe vb. kavramlara uymadığımız takdirde bir sonraki dalga Eylül başı – ortası gibi tekrar gelecek ama bu sefer 2021 Mart ayına kadar değil, tahminim Aralık 2020 – Ocak 2021 dolayında elimine olacak. Bu süre zarfında daha efektif tedavi yöntemleri uygulamaya konacak ve mortalite böylece azaltılacak. Ancak bu yeni düzen bir süre daha bu şekilde devam edecek.. En az üç katlı nem bariyerli maske kullanmaya ve kalabalık ortamlarda dikkatli olmaya devam edilmeli, su kaynaklarının enfekte olmaması için azami dikkat gösterilmeli, beslenmeye ve strese dikkat edilmeli.. Eğer virüs var olan ılıman biçimdeki virülansını sürdürecek olursa, ortalama olarak enfeksiyon kontrol altında yüksek mortaliteye ulaşmadan popülasyon içinde dengeye gelebilir. Kötü senaryodan detaylı bahsetmek istemiyorum.
Komplo teorisyenliği yapacak olsam son sözden de fazlasını söylemem gerekirdi ama şu an için bununla ilgili yeterli kurguya rastlamadım. Belki bu düşünceler olgunlaşırsa bunu da yazmaya çalışırım. Yazının içinde değindiğim gibi işin ekonomik / iktisadi boyutuna neredeyse hiç değinmedim ama ekonomik etkilerini pek yakın zamanda tüm dünyada göreceğimiz de aşikar..
Eğer tüm yazıyı okuduysanız, sabrınız için teşekkür ederim. Burada yazdıklarımın tümü şahsi yaklaşımlarımdır ve kurumsal çalışmalarım ya da görüşlerimi kapsamaz.
Sağlıklı günler dileğimle..
Bazı kaynaklar:
https://en.wikipedia.org/wiki/Demographics_of_Italy
https://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrkiye_demografisi
https://www.indexmundi.com/factbook/compare
https://www.hofstede-insights.com/country-comparison/
Metin içinde geçen basın kaynakları:
https://www.milliyet.com.tr/galeri/corona-virus-icin-surpriz-ilac-cok-etkili-6208290/5
https://www.haberinioku.com/kovid-19-mutasyona-mi-ugradi/179288/
https://www.bursa.com/heyecanlandiran-aciklama-n427588/
https://www.sozcu.com.tr/2020/yazarlar/soner-yalcin/cov-19-oldurmuyor-5721580/